Alper Murat Kirpik Dini HikayelerKıymetli Yazarlarımızdan Seçmeler

Kitabımı Oku “ABIHAYAT”

ABIHAYAT

6. Bölüm– Kapsül Evlerde Uykusuzluk

(2025, NEW YORK–TOKYO | Plaza Hayatı)

Gece, Tokyo’nun üzerinde sanki ince bir soluk gibi titriyordu. Sokak lambalarının ışığı, yağmurun incecik iplikleriyle birleşiyor, her damlayı küçük bir kırılma noktası hâline getiriyordu. Dünya, bir kristalin içinden bakılıyormuş gibi bulanık, çiğ ve soğuktu.

Ve tüm bu soğukluğun ortasında, kapsül evlerin içi…

O dar hücreler…

Sanki zamanın nefes aldığı, insanların ise nefes vermeyi unuttuğu yerlerdi.

Ben, o kapsülün içinde, genişliği bir omuz açıklığını geçmeyen bir yatağa mahkûm edilmiş halde, tavana bakıyordum.

Tavan dediğim şey, göz kapaklarımın içine işlenen ışığın yansımasından başka bir şey değildi.

Bir yandan New York’ta bıraktığım hayat, diğer yandan Tokyo’da bulmaya çalıştığım hayat…

Bir şeyler eksikti.

Bir şeyler çok fazlaydı.

Bir şeyler hiç yoktu.

Ve bütün bunların toplamı?

Uykusuzluk.

Gecenin ortasında, kapsülün plastik kenarlarına parmaklarımı sürtüyor, sesin yankısını dinliyordum.

Bir tıkırtı.

Sonra bir diğeri.

Sanki kapsül, ben uyumadığım için kendisi uyumaya çalışıyordu.

Ama beceremiyordu.

Çünkü ben, gecenin bütün ağırlığını onun duvarlarına kusuyordum.

II

Tokyo, büyük bir makineydi.

İnsanları, düşünceleri, umutları ve tükenmişlikleri birer vida gibi içine yerleştiriyor, sonra sıkıyor, sıkıyor, biraz daha sıkıyordu.

Tıpkı plaza düzeni gibi.

Tıpkı New York’taki gri sabahlar gibi.

Tıpkı benim içimdeki kırılgan, mavimsi sessizliğin üzerine düşen siyah bir damla gibi.

Kapsül evlerde uykusuz kalmak demek, aslında bir şehrin
seni reddetmesi demekti.

Seni kabul etmeyen şehirlerde, uykuların da sana kapılarını
kapatıyordu.

Ben de kapı önünde bekleyen bir dilenci gibi, uykudan bir lokma istiyordum.

Bir lokma huzur, bir damla karanlık, bir tutam boşluk…

Ama hiçbir şey gelmiyordu.

Perdenin arasından sokak ışığı kapsülün içine düşüyordu.

Bu şehrin ışığı asla kapanmıyordu.

Gece, gerçekten gece olmuyordu.

Zamanın kendisi bile yorulmadan çalışıyordu.

Belki de bu yüzden insanlar bitkisel hayata girmeden önce
uykunun ne olduğunu unutuyordu.

Belki de bu yüzden insanlar yürüyordu ama yaşayamıyordu.

III

Tokyo’dan New York’a giden bir ruh gibiydim.

Ya da New York’tan Tokyo’ya sürülmüş bir gölge…

İkisi de olabilirdim.

İkisi de hiç olabilirdim.

Bir an için gözlerimi kapattım.

Kapsülün içindeki hava, nefesimi geri itiyordu.

Sanki bana şunu fısıldıyordu:

“Burada uyku yok.

Burada sükût yok.

Burada sadece sen varsın.

Ve sen, kendine ağır geliyorsun.”

Kendine ağır gelmek…

İnsanın taşıyamadığı yüklerin çoğu, aslında kendi göğsünün
içindeydi.

Kapsülün içinde bir an için parmaklarım uyuştu.

Bir titreşim geldi.

Belki bir mesaj.

Belki bir e-posta.

Belki de hiçbir şey.

Plaza hayatı, insanı böyle yapıyordu işte:

Sürekli bir şey bekleyen, bir şeyleri kaçırmaktan korkan, hiçbir şey yapamayan bir varlık.

Sanki zamanın ucunda sallanan bir balık gibi…

Suyun içinde değil, havanın içinde değil, hiçbir yerde tam olarak nefes alamadan.

IV

Birden kapsülün duvarı gözüme bir anlık gölge düşürdü. Sanki birisi dışarıda dolaşıyor gibiydi.

Tokyo’da yaşayan insanlar geceleri çok uyumazdı.

Uyuyanlar bile uykuya tam teslim olmazdı.

Kirli beyaz ışık, plastik duvarda bir şekil oluşturdu.

Gölge kıpırdadı.

Ayak sesleri duyuldu.

Sonra tekrar sessizlik.

Bu şehirde yalnızlığın bile gölgesi vardı.

Yalnızlık bile insanın kapısına uğruyor, “Ben buradayım” diyordu.

Ben kimdim peki?

New York’taki bedenimle Tokyo’daki ruhum arasında sıkışan bir arayış mı?

Yoksa Tokyo’da yaşayan ama New York’ta ölen biri mi?

“Ölen biri…”

Bu kelime bir süre kapsülün içinde asılı kaldı.

Ölmek.

Yaşarken ölmek.

Uykusuzluktan, fazlalıktan, eksiklikten ölmek.

V

Kapsülün içindeki LED ışık bir anda hafifçe yanıp söndü.
Işığın kalp atışı vardı sanki.

Benimse yoktu.

Nefesim göğsümde bir boğum hâline geldi.

Derin bir nefes almaya çalıştım.

Olmadı.

Kapsül, nefesi dışarı atıyordu.

Sanki bana “fazlalığını çıkar” diyordu.

Ben fazlalık mıydım?

Belki de bütün insanlık fazlalıktı.

Kendi yaptığı şehirlere bile fazla gelen bir varlık…

Geceleri uykusuz kalan, sabahları yorgun uyanan, yaşamı ıskalama korkusuyla yaşamayı unutan…

Bir an için gözüm, kapsülün tavanındaki küçük etikete takıldı:

“Maximumstay: 12 hours.”

12 saat…

Bir ruh için fazla, bir beden için az, bir insan için gereksiz bir
süre.

Zamanın kendisi bile bu kapsülde anlamsızlaşıyordu.

VI

Tokyo’nun sokaklarında, gecenin bir vakti, yağmurun sesi insanın içine işliyordu.

Kapsülden çıkıp sokakta yürümeyi düşledim.

Ama ayaklarım yerinden kıpırdamadı.

Sanki kapsül, beni içine mühürlemişti.

Bazen düşünürdüm:

Ya bir insan, uyumadığı için değil de bir şeyleri görmeye zorlandığı için uykusuz kalıyorsa?

Ya uykusuzluk bir ceza değil, bir işaretse?

Belki de Tanrı, bazı insanlara uykusuzluk vererek onlara bir
şey söylemeye çalışıyordu:

“Gözlerini kapatma.

Henüz bitmedi.”

Henüz ne bitmemişti?

Ben neyi tamamlamamıştım?

Tokyo beni nereye çağırıyordu? Sorular, sorular, sorular…

Cevaplar yoktu.

Cevaplar hep New York’un gökdelenlerinin arasında kayboluyordu.

VII

Kapsülün içindeki küçük ekran bir anda açıldı.

Gece yarısı 03:47.

Rakamlar titriyordu.

Sanki dijital dünya bile uykusuzdu.

Bir bildirim:

“Eternal Mind– Beta Update.”

Yeni bir yapay zihin modülü…

İnsanın zihnine bilginin yüklenmesini sağlayan bir paket…

Uykusuzluğu artırmasıyla ünlü.

Gülümsedim.

Acı bir gülümseme.

Silinip gitmeyen bir acı tadıyla.

Teknoloji, insanın ruhundan hep bir şeyler eksiltiyordu.

Eksilttiği şeyi geri veremiyordu.

VIII

Bir an için kapsülün kapısı tıklatıldı.

Hafif bir ses.

İçeri girmek isteyen biri yoktu elbette.

Burası kapsül oteldi.

Kimse kimseyi tanımaz, kimse kimseyi merak etmezdi.

Ama tıklama tekrar etti.

Sonra bir daha.

Ben kapının deliğini açmadım.

Çünkü korkmadım.

Korkacak hâlim kalmamıştı.

İnsan bir noktadan sonra korkularını kaybeder.

Sonra duygularını.

Sonra benliğini.

Kapı sessizliğe gömülünce sadece yağmurun sesi konuşmaya başladı.

Tokyo’nun yağmuru, New York’un gökdelenlerinin üzerinden düşen ışık parçacıkları gibiydi.

Bir şehrin acısını diğer şehre taşıyordu sanki.

IX

Kapsülün içindeki sıcaklık biraz yükseldi.

Daralan, bedenimin her hareketiyle nefes alıp veriyor gibiydi.

Ben kıpırdandıkça hava dalgalanıyordu.

Sanki kapsül beni değil, ben kapsülü taşıyordum.

Uykusuzluk, insanın geçmişini ortaya çıkarır.

Sakladığı ne varsa yüzeye çıkarır.

Bir yüzeysel dalgayla bütün derinlikleri açığa vurur.

New York’taki o tıbbi dosya aklıma geldi.

Altı aylık ömür dosyası.

Adı bile yoktu.

Sadece bir sayı.

Bir kod.

Bir son tarih.

Belki de Tokyo’ya gelişim, ölümün kokusundan kaçmaktı.

Belki de buraya, gecelerin hiç bitmediği, ışıkların hiç sönmediği bu şehre, ölümden değil de yaşamdan kaçmak için gelmiştim.

X

Kapsülün içinde nihayet gözlerim kapanır gibi oldu.

Ama tam o anda…

Bir ses duydum.

Kendi içimden gelen bir ses.

Dışarıda değil.

Kapsülde değil.

Kendi içimde.

“Uyanık kal. Henüz düşmediğin bir yer var.”

Bu ses bir emir miydi?

Bir uyarı mı?

Bir dua mı?

Bir lanet mi?

Bilemiyordum.

Ama bildiğim şey şuydu:

Bu şehir, insanı uyutmaz.

Bu şehir, insanı diri tutar.

Acıyla, ışıkla, hızla, yalnızlıkla…

XI–SON

Gece, yavaş yavaş sabahın soğuk nefesine karışıyordu.

Tokyo’nun gökyüzü gri bir çizgi hâline geldi.

Güneş doğmadı; sadece ışık açıldı.

Tıpkı bir plaza katında sabahı bekleyen bir floresan lamba
gibi.

Ben kapsülün içinde doğruldum.

Uykusuzdum.

Yorgundum.

Ama canlıydım.

Ve içimde bir his vardı:

Sanki çok uzakta, Bursa’nın taş sokaklarından, meleklerin Arş’taki suskunluğundan bir şey…

Bir cümle, bir nefes, bir hikâye…

Bana doğru yürüyordu.

“Henüz başlamadı.

Henüz bitmedi.

Sen, aradığın şeyi daha hiç görmedin.”

Kapsülün kapısını açtım.

Tokyo’nun uykusuz sabahı, yüzüme soğuk bir merhaba bıraktı.

Ve ben, bu şehrin içinde, kendi karanlığımı taşımaya devam ettim.

Önceki sayfa 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33Sonraki sayfa

Alper Murat Kirpik 

Alper Murat Kirpik
(d. 1994, HatayTürkiye), Türk yazar, içerik üreticisi, AI Prodüktör.Alper Murat Kirpik, 1994 yılında Hatay’ın Antakya ilçesinde doğdu. Baba tarafından aslen Kahramanmaraş’dır. Eğitim hayatını Kilis 7 Aralık Üniversitesi ve Muş Alparslan Üniversitesi’nde Okul Öncesi Öğretmenliği lisans programlarını tamamlayarak sürdürdü. Mezuniyetinin ardından öğretmenlik yapmış aynı zamanda çeşitli medya ve yaratıcı projelerde yer almıştır. Vine, Instagram, Youtube gibi bir çok uygulamada mizah içerikleri üretti.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu