Alper Murat Kirpik Dini HikayelerKıymetli Yazarlarımızdan Seçmeler

Kitabımı Oku “ABIHAYAT”

ABIHAYAT

24. Bölüm– Tokyo’da Yükselen Çığlık

(2025, NEW YORK–TOKYO | Plaza Hayatı)

Tokyo’da çığlık atılmaz; Tokyo’da çığlık yutulur. Şehir, insan sesini değil titreşimini kayda alır. Metro raylarının altından geçen uğultu, gökdelenlerin camlarında yankılanan titreşimler, insanlar konuşmazken bile süren o metalik nefes… Bütün bunlar, yutulmuş çığlıkların kolektif soluğudur. Burada kimse yüksek sesle ağlamaz; çünkü gözyaşı bile planlanmıştır. Saatler, dakikalar, dakikalar nefesler, nefesler görevlerdir. İnsan, kendi içinden soyunup kartvizite dönüşür. Ve kartvizitin kalbi yoktur.

O, Tokyo’ya vardığında bunu hemen hissetti. New York gürültülüydü ama hâlâ insandı; sokakta bağıran bir ses, ağlayan bir yüz, duvara yaslanmış bir çaresizlik göze çarpardı. Tokyo ise suskun bir matem gibiydi. Herkes görevli, herkes vazifeli, herkes eksiksiz… ve bu eksiksizlikte boğulan bir ruh. Plaza katlarının camları, gökyüzünü değil, insanın içindeki boşluğu yansıtırdı. Yukarı çıktıkça oksijen azalmıyor, anlam azalırdı. Otuzuncu katta çalışan bir beden, artık yeryüzüyle bağını kesmiş sayılırdı. Secde mesafesi fazlasıyla uzundu burada.

Masası kusursuzdu. Klavye, dokunulduğunda itaat eden bir şey gibiydi. Ekranlar açık, grafikler doğru, veriler ayaktaydı. Ama içerde bir şey oturmuyordu. İç, ayağa kalkmıştı. Bir süredir göğsünün ortasında tarif edemediği bir basınç vardı; sanki bir kelime söylenmek istiyor ama dili yoktu. Bu kelime bir slogan değildi, bir fikir hiç değildi. Bu, isimsiz bir yakarıştı. Geceleri otel odasında pencereden Tokyo’yu izlerken, aşağıdaki neon ışıklar bir zikri andırıyordu: aynı kelimenin renkli, anlamsız, ritmik tekrarı. Fakat ritim vardı, ruh yoktu. İşte bu kopuş onu delip geçiyordu.

Bir gece, sabaha karşı dört civarı, şehir hala çalışırken o ilk kez çöktü. Çökmek, düşmek gibi değildi; bu, içten içe erimekti. Dizleri bükülmedi, gözyaşları inmedi, sesi çıkmadı. Ama kalbi, yıllardır sakladığı bir kelimeyi ağzında değil, derin bir karanlıkta fısıldadı: “Yetiş.” Bu kelime kimeydi, belli değildi. Annesine değil, babasına değil, bir dosta hiç değildi. Bu, yaratılmışlığın sahibine atılan bir ipti. O an anladı ki insan en çok her şey yolundayken batıyordu. Tokyo’nun en büyük suçu buydu: her şeyin yolunda görünmesi.

Sabah plaza katına çıktığında içindeki basınç büyümüştü. Camdan baktığında yansıyan siluet ona ait değildi. Kravat, bir ilmik gibiydi; ceket bir ağırlık; ayakkabılar yerle temas kurmuyor, sadece görev yapıyordu. Asansörde kimse konuşmadı. Konuşulsa ayıp olurdu. Tokyo’da ayıplar sessizdi. O an kulağında hiçbir ezan yoktu, ama göğsünün içinde asla susmayan bir nida vardı. Sanki bir müezzin, görünmez bir minareden onun içine çağırıyordu. Fakat çağrılan yer bir cami değildi; çağrılan yer, kalbin en yanık noktasıydı.

Toplantı sırasında biri bir grafik anlatıyordu. Rakamlar yükseliyor, herkes not alıyordu. O ise rakamların arasından bir boşluk gördü. Bu boşluk, Bursa’da servi dibinde başlayan yankının modern bir haykırışıydı. Orada secdeyle tanışan yeniçeri, burada sandalyede taş kesilmişti. Ve bir anda oldu. Kimse fark etmedi. Hiçbir dramatik sahne yoktu. O sadece nefes alamadı. Nefes alınamayan yere “çığlık” denmez; fakat işte en hakiki çığlık, nefesin boğazdan içeri kaçtığı yerde çıkar.

Avucunu masanın altına doğru açtı. Orada küçük bir boşluk vardı. Kimse görmüyordu. Avucu titredi. Dudakları kendiliğin den kıpırdadı. Ses çıkmadı. Ama kelime tamamlandı: “Lâ.” Ne “Lâ ilâhe” oldu, ne uzun bir dua. Sadece “Lâ.” Bu tek kelime, Tokyo’nun göbeğinde bir depremdi. Çünkü “Lâ”, bütün plazaların reddiyesidir. “Lâ”, yalnızca putlara değil, kutsanmış alışkanlıklara da denir. O an içinde bir şey yıkıldı. Ve her yıkımda olduğu gibi, en çok sessizlik yayıldı.

Çıkıp lavaboya gitti. Aynaya baktı. Yüzünde değişen bir şey yoktu ama bakışı düşmüştü. Eskiden ileri bakan gözler, artık içeri bakıyordu. İşte tehlike buydu. İçeri bakan göz, dışarıyı bir süre sonra kaldıramaz. Ellerini yıkarken suyun sesini dinledi. Su, en dürüst zikirdi. Ne reklamı vardı ne hedefi. Akıp gidiyordu. Sadece akıyordu. O an alnında bir yanma hissetti. Secde etmedi ama secde onu bulmuştu. Secde bazen yere değil, insanın içine iner.

Akşam olunca şehir yine ışıklandı. Tokyo hiçbir zaman kararmıyordu. Işık burada huzur değildi; örtüydü. O, kalabalığın içinde yürürken bir köşede diz çökmüş yaşlı bir adam gördü. Kimse bakmıyordu. Adamın Japonca mırıldandığı şey bir dua mıydı bilinmezdi. Ama ritmi vardı. Bu ritim, beklenmedik bir şekilde içindeki zikri tetikledi. Kalbi hızlandı. İçinde bir çığlık büyüdü. Fakat bu çığlık dışarı çıksa her şeyi yıkardı. O yüzden içeri doğru patladı. İnsan içinden bağırabilir mi? Tokyo buna cevaptı.

O gece odaya döndüğünde namaz bilmiyordu hâlâ. Duaları eksikti. Ama bir şey yapması gerektiğini hissetti. Halının olduğu yere geçti. Secde bilgisi kitaplardan değil, hafızadan geldi. Eller yere değdiğinde, Tokyo birkaç saniyeliğine sustu. Neonlar gitti. Plaza yoktu. Yerin nabzı vardı. Yüzünü yere koyamadı; ama eğildi. Bu yetti. Çünkü Allah, kusursuzluğu değil, yönelişi kabul eder. Ve o yöneliş, Tokyo’da yükselen sessiz bir çığlık olarak göğe çıktı.

Sabah ezanını duymadı. Tokyo’da ezan yoktu. Ama o sabah uyandığında içinde bir genişlik vardı. Çığlık dinmişti. Yerine ağır bir sükûnet gelmişti. Bilgeliğin ilk şartı buydu: bağırmayı bırakmak. Tokyo fark etmedi. Plaza devam etti. Grafikler aktı. Ama artık bir şey geri dönmemek üzere değişmişti. Çünkü bir insan bir kere “Lâ” dedi mi, hiçbir plaza onu tam anlamıyla tutamazdı.

Ve şehir, farkında olmadan bu çığlığı kayda aldı. Camlar titredi. Raylar inledi. Tokyo, bir kulun içinden yükselen ve yalnızca Hak’ka varabilen o sessiz sesi sakladı. Tıpkı Bursa’nın sakladığı yankı gibi.

Önceki sayfa 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33Sonraki sayfa

Alper Murat Kirpik 

Alper Murat Kirpik
(d. 1994, HatayTürkiye), Türk yazar, içerik üreticisi, AI Prodüktör.Alper Murat Kirpik, 1994 yılında Hatay’ın Antakya ilçesinde doğdu. Baba tarafından aslen Kahramanmaraş’dır. Eğitim hayatını Kilis 7 Aralık Üniversitesi ve Muş Alparslan Üniversitesi’nde Okul Öncesi Öğretmenliği lisans programlarını tamamlayarak sürdürdü. Mezuniyetinin ardından öğretmenlik yapmış aynı zamanda çeşitli medya ve yaratıcı projelerde yer almıştır. Vine, Instagram, Youtube gibi bir çok uygulamada mizah içerikleri üretti.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu