MUHSİN AMCANIN MAHREMİYET ÖDÜLÜ
Bir anda bahçeyi tatlı bir kek kokusu sardı.
Sanki vanilya ve tarçın karışıp havada dans etmişti.
Ve ışığın içinden yağlı bıyıkları parlayan, yüzünde huzur dolu bir tebessüm olan Muhsin Amca yavaşça belirdi.
Çocuklar ona alışmıştı artık, ama yine de her gelişinde içlerinde küçük bir heyecan kıvılcımı beliriyordu.
Muhsin Amca dizlerini kırıp Zeynep’in seviyesine indi.
Defteri özenle eline aldı, kapağını kapattı ve Zeynep’e uzattı.
“Her kalbin gizlisi, sahibine emanettir evlatlarım,” dedi yumuşak ama derin bir sesle.
“Birinin gizlisini izinsiz açmak, bir odanın kapısını çalmadan içeri dalmak gibidir.”
Ali yutkundu, başını eğdi.
“Ben… gerçekten kötü niyetle yapmadım Muhsin Amca…”
Muhsin Amca, Ali’nin başını okşadı.
“Evladım, kötü niyet şart değildir. Bazen merak bile kalbi yaralayabilir.
Saygı göstermeyen, yüreğe dokunmuş olur.”
Zeynep sessizce gözyaşlarını silerken Muhsin Amca devam etti:
“Her defterin kapakları vardır. Ama bazı kapaklar kilitlidir.
O kilidi açacak tek şey güven ve izindir.
Siz, birbirinizin hem oyunda hem gönülde yol arkadaşısınız.
O yüzden gizli olanı korumak, size yakışan büyüklüktür.”
Kerem, Mert ve Defne başlarını sallayarak bu sözleri benimsediler.
Ali Zeynep’in yanına yaklaşıp elini uzattı.
“Gerçekten özür dilerim Zeynep. Bir daha izinsiz hiçbir şeyine bakmam. Söz.”
Zeynep biraz düşündü.
Sonra hafifçe gülümsedi.
“Tamam Ali… Ama bir daha yapma. Çünkü bazen yazdıklarım benim içimde sakladığım şeyler. Sadece ben bilmeliyim.”
Ali başını eğip bir kez daha özür diledi.
Muhsin Amca çocuklara bakıp genişçe gülümsedi.
“İşte böyle evlatlarım… Mahremiyete saygı duyan, gönülleri onarmayı bilir.”
Sonra göz kırptı, bıyıklarını düzeltti.
Muffin kokusu rüzgâra karıştı.
Ve ışıkla birlikte ortadan kayboldu.
Bahçede yeniden kuşlar ötmeye, papatyalar hafifçe sallanmaya başladı.
Zeynep defterini göğsüne bastırdı, kuzenlerine bakıp gülümsedi.
“Haydi… oyunu devam ettirelim.”
Bu kez herkes ona sorarak başladı:
“Sen ne olmak istersin Zeynep?”
Ve işte o gün kuzenler, sadece bir oyun değil; birbirlerinin gönüllerine açılan saygıyı da öğrendiler.





