Korku HikayeleriMurat Canpolat

Korku Hikayesi; “İhtiyar Adam”

Korku Hikayesi

Korku Hikayesi; “İhtiyar Adam”

Kaptan Mustafa, tayfalarını teker teker kontrol ediyor,  onların eksikliklerini gidermeye çalışıyordu. Çünkü çok uzun bir yolculuğa çıkılacaktı. Bu yolculuk sırasında tehlikelerle karşılaşılabilirdi. Bu yüzden tayfalarını bu tehlikelere karşı hazırlıklı olmalarını istiyordu.

Hazırlıklar sonunda tamamlanmış yola çıkma zamanı gelmişti. Gemiyle götürecekleri yüklerde yüklenmiş, yüklerin sahibini bekliyorlardı. Ama o henüz ortalıklarda görünmüyordu.

Geminin kalkma saati iyice yaklaşmış, mal sahibi daha gelmemişti. Kaptan Mustafa, bu durumdan dolayı tedirgin oluyor, hop oturup hop kalkıyordu.

Mal sahibi nihayet ortalıkta göründü, ama sanki bir terslik var gibiydi. Onun üstü başı yırtık bir şekildeydi ve etrafa tedirgin bir şekilde bakıyordu. Görünürde kimse olmamasına rağmen elleriyle bir yerleri işaret ediyor, “gidin başımdan, ben size ne yaptım” diyordu. O öyle yaptıkça, sanki birileri ona vuruyormuş gibi iniltiler çıkarıyordu.

O adamın hali tedirginlikten öte bir şey gibi görünüyordu. Bu yüzden kaptan dâhil bütün tayfalar gemiden aşağıya inip adamın yanına gittiler.

Kaptan Mustafa, adamın yanına yaklaşıp ona:

‘Selim Bey, ne oldu? Bu haliniz ne böyle?’ diye bir soru sordu.

Selim Bey, Kaptan Mustafa’ya sadece anlamsız bir şekilde baktı ve yerde çırpınmaya başladı. Yerde çırpınırken yine ona birileri vuruyormuş gibi davranmaya başladı. Ayrıca, ağzından burnundan kan geliyordu.

Kaptan Mustafa ve tayfaları, adamı öyle görünce ne yapacaklarını şaşırdılar ve birbirlerinin yüzüne baktılar. Bir müddet öylece baktıktan sonra Kaptan Mustafa, kızarak:

“Kendinize gelin, görmüyor musunuz adam hasta. O yüzden onu hemen hastaneye götürmeliyiz” dedi ve tayfalarıyla beraber adamın kolundan tutup hastaneye götürdüler. Doktorlar, muayene sonunda onun bir şeyi olmadığını, sapasağlam olduğunu söyledi.

Sinan Bey, acaba neden öyle davranmıştı. Yoksa para vermemek için mi böyle bir teşebbüse kalkışmıştı. Öyle ise ağzından, burnundan gelen kan neydi? Bu düşünceler içerisinde adamı dışarıya çıkarıp kendine gelmesini beklediler. O kendine gelince Kaptan Mustafa:

“Selim Bey ne oldu? Bizi görür görmez kendinizi neden yere atıp çırpınmaya başladınız?” diye soru sordu.

Selim Bey, onlara baktı, baktı, baktı ve ardından onlara:

“Gidin buradan, gidin buradan. Ne olur gidin” dedi anlamsız bir şekilde.

Kaptan Mustafa, adamın tutumu karşısında onun para vermemek için öyle davrandığını zannederek ona:

“Selim Bey, para vermemek için öyle davranıyorsanız, bilin ki benim ve tayfalarımın sizin vereceğiniz paraya ihtiyacı yok” dedi kızgınlıkla.

Selim Bey, yine onlara anlamsız bir şekilde bakarak:

“Ne olur, beni bırakın ve gidin buralardan. Eğer gitmezseniz, sizin de hayatınız tehlike de” dedi sessiz bir ifadeyle.

Kaptan Mustafa, onun bu tutumu karşısında iyice meraklanarak:

“Selim Bey, ne tehlikesinden bahsediyorsunuz? Artık anlatın, nedir sizin derdiniz? Yoksa birileri mi sizi korkutuyor” dedi.

Selim Bey, sessiz bir ifadeyle:

“Onlar” dedi tedirgin bir ifadeyle.

“Onlar, kim. Sizi kim korkutmaya çalışıyor” dedi Kaptan Mustafa.

“Onlar, burada ve şu an bizi gözlüyorlar” dedi Selim Bey.

Kaptan Mustafa ve adamları onun bu konuşmasından sonra ayağa kalkıp etrafı araştırdılar ama ne bir insan ne de havyan vardı ortalıkta. Bu durum karşısında iyice sinirlenen Kaptan, adamın yanına yaklaşıp yakasına yapıştı ve şiddetle sarstı. Ardından ona:

“Sen bizle dalga mı geçiyorsun be adam. Etrafta kimsecikler yok, buna rağmen sen bizi gözlüyorlar diyorsun” dedi hiddetle.

“Hayır ben sizinle dalga geçmiyorum” dedi Selim Bey, “Onlar şu an etrafımızı sarmışlar bizi gözlüyorlar” dedi korkak bir ifadeyle.

Aralarındaki bu konuşmalar gece vakti oluyordu ve etraf zifiri karanlıktı. Temmuz ayında olmalarına rağmen enselerinde soğuk bir rüzgârın estiğini hissediyorlardı. Bu rüzgârın peşinden uğultular, kahkahalar duymaya başladılar.

Selim Bey, bu durum karşısında iyice tedirginleşerek onlara:

“Ben size demedim mi, gidin buradan diye. Şimdi siz de tehlike içerisindesiniz’ dedi korkarak.

Kaptan Mustafa ve tayfaları uğultuları ve kahkahaları duyduktan sonra korkudan birbirlerine sarılıp yere çömeldiler. Onlar yere çömelir çömelmez etraftan siyah dumansı varlıklar çıkıp çığlık atmaya başladılar. O varlıklar Sinan Bey’e bakıp “Sen bizimsin, seni kimse bizim elimizden alamaz” diyorlar, onu korkutmaya çalışıyorlardı.

Onlar korkudan yere çömelip ne yapacaklarını şaşırmış durumdayken uzak bir yerden ses duydular. Gelen bu ses Kur’an sesiydi ve yüksek sesle okunuyordu. O varlıklar Kur’an sesini duyunca kulaklarını kapatıp kaçışmaya başladılar ve kısa bir süre sonra ortadan kayboldular. Sanki bütün bu olanlar yaşanmamış gibi…

Selim Bey, neden korkuyordu. O varlıklar neyin nesiydi ve uzaktan gelen o Kur’an-ı Kerimi kim okuyordu. Kaptan Mustafa ve tayfaları bu düşünceler içerisindeyken orta boylu, kısa sakallı, sakalına ak düşmüş ihtiyar bir adam çıkageldi.

İhtiyar adam, onların etraflarına çember bir daire çizip “Etrafınızda gördüğünüz şeyler sizi korkutabilir. Hatta sizi bu daireden dışarı çıkmanız için her yolu deneyebilirler. O yüzden ne olursa olsun sakın bu dairenin dışına çıkmayın” dedi ve dairenin dışına çıktı. O yaşlı adam dışarıya çıkar çıkmaz o varlıklar tekrar görünmeye başladı. Hem de daha şiddetli bir şekilde.

İhtiyar adam, çantasından bir şeyler çıkarıp ortaya koydu. Onları birbirine karıştırıp yaktı. Ardında sesli bir şekilde Felak ve Nas surelerini okumaya başladı. O okudukça sanki deprem oluyor gibi, her taraf sallanıyordu. Bir ara çemberin içindekiler korkup kaçmaya çalıştılarsa da ihtiyar adam elliyle işaret edip oturmalarını sağladı.

İhtiyar adam, bir ara okumasını bırakıp ileri çıktı. Bir akaç adım attıktan sonra korkunç bir sesle:

“Ne istiyorsunuz bu Âdemoğullarından” dedi. Onun bu tavrı karşısında siyah dumanımsı varlıklardan biri ileri çıkarak ihtiyar adama:

“Onu bize bırak” dedi, Selim Bey’i göstererek:

İhtiyar adam, siyah varlığa korkunç bir sesle tekrar sordu “Ne istiyorsunuz bu adamdan”

Siyah varlık:

“O bizim evlatlarımızdan birini öldürdü. O yüzden bizde onun canını istiyoruz” dedi kalpleri titreten bir sesle.

Selim Bey, siyah varlığı duyunca iyice kendinden geçti ve oracıkta bayılıverdi.

İhtiyar adam, siyah varlıkla konuşmaya devam ediyor onu ikna etmeye çalışıyordu. Baktı ki olacak gibi değil ona hiddetle:

“Eğer onu bırakmazsanız sizi yakar kül ederim” dedi.

Siyah varlık, bu tehdit karşısında hiçbir şey demeden ihtiyar adamın üzerine yürüdü. Onun üzerine geldiğini gören ihtiyar adam,  Ayetelkürsi’yi peş peşe okuyup o varlıkların üzerine üfürdü.

O varlıklar okunan Ayetel Kürsiden sonra çığlıklar atmaya başladılar.

İhtiyar adam, okudukça okuyor, siyah varlıklar çığlıklar atıyordu. Bu şekilde sabah namazına kadar devam ettiler. Sabah namazının okunduğu andan itibaren hepsi ortadan kayboldu.

İhtiyar adam, sabah namazından sonra çemberin içindekilerin çıkmasını istedi. Onlar çıkınca ihtiyar adam yerden baygın halde yatan Selim Bey’in yanına oturdu. Felak ve Nas surelerini okuyup üzerine üfürdü. Bu okuyuştan hemen sonra Selim Bey kendine geldi. O kendine gelince İhtiyar adam:

“Evlat, şimdi söyle bana, sen ne yaptın ki o şerli varlıklar sana musallat oldu?” dedi, Selim Bey’e:

Selim Bey, bu soru üzerine:

“Bilmiyorum amca, yalnız buraya gelirken çok sıkışmış etrafta hacetimi giderecek yer arıyordum. Bu aramanın sonunda boş bir kuyu gördüm ve hacetimi oraya yaptım, o kadar” dedi.

İhtiyar adam, Selim Bey’i dinledikten sonra ona:

“Evlat, bilmez misin ki, boş kuyular ve evler onların yuvalarıdır” dedikten sonra ona “o kuyudan içeriye hacetini yaptığın zaman onlardan birine denk gelmiş ve onu öldürmüşsün. Onlarda intikam almak için senin peşine düşmüşler” dedi.

Kaptan Mustafa, ihtiyar adamı dinledikten sonra ona:

“Amca, peki bize niye musallat oldular?” deyince ihtiyar adam:

“Evlat, sen ve tayfaların ona yardım etmek isteyince onlar iyice kızmış ve size de musallat olmuşlar” dedi.

“Amca, ya bize yine musallat olurlarsa” dedi Selim Bey:

İhtiyar adam, Selim Bey’in sırtını sıvazlayarak:

“Evlat, artık onlardan korkmayın. Onlar size musallat olmaktan vazgeçmeyince onları yakmak zorunda kaldım” dedikten sonra “Onları yakıp yok etmek, insanı öldürmek gibidir. Bu da Allah Teâlâ katında günahtır” dedi üzüntülü bir şekilde. Ardından onlara “Allah Teâlâ, bu durumdan dolayı hepimizi affetsin” dedi ve ayağa kalkıp oradan uzaklaştı.

O gidince Selim Bey, Kaptan Mustafa ve tayfaları minnetle onun arkasından bakakaldılar.

İhtiyar adam, nereden ve niçin gelmişti. Onlara neden yardım etmişti. İnsan mıydı, yoksa gaipten mi gelmişti. İşte bunu ömür boyu bilemeyeceklerdi.

********SON******

Yazan – Murat CANPOLAT

 

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

5 Yorum

  1. Hikayen özünde başarılı, ancak din ideolojisini belirtme(“hani duaları okuduğu kısım daha hoş olur.”) gizem katar ama işin içine dualar girerse ki duaların ne işe yaradığı az çok toplumumuzca biliniyor. dolayısıyla okuyucu sonunu çözer. saygılarımla
    Ahmet Turan YÜCEKAYA

  2. BU KORKU HİKAYESİ TAMAMEN KURGUDUR. GERÇEKLE ALAKASI YOKTUR. KENDİ YAZMIŞ OLDUĞUM BİR HİKAYEDİR. BENİM BİLGİM OLMADAN ALINIP YOUTUBE KANALINDA YAYIMLANMIŞTIR. İŞTE BU YÜZDEN BU CEVABI YAZMAK ZORUNDA KALDIM. SEVGİ VE SAYGILARIMLA MURAT CANPOLAT

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu