Çok Güzel Bir Hikaye “DEFNE”
Sultan DOĞRUCA
Mete, on dokuz yaşında bir gençti, annesiyle yaşıyordu, babası onları yıllar önce terk etmişti. Mete, çok iyi bir voleybolcuydu ve başarısı herkes tarafından biliniyordu.
Bir takımın bir maçta atabileceği sayıyı Mete, üç sette tek başına atarak bir rekor kırdı. 59 sayıyla rekoru kırmıştı fakat maçın devamında kayıp yere düşünce ayağını ve kolunu kırmıştı. Hemen hastaneye kaldırıldı. Doktor, spor hayatına devam edemeyeceğini söylediğinde Mete, annesinin üzülmemesini istediği için, yıkıldığını fark ettirmemeye çalışıyordu. Ama annesi çok üzülmüştü ve Mete‘nin de en az kendisi kadar üzüldüğünü biliyordu. Eve gittiklerinde ikisi de birbirlerine sarılıp ağladılar. Mete, o günden sonra iyileşmeyi ve yeni bir hayat kurmayı bekliyordu. Fakat spora dönemeyeceğini her hatırladığında üzülüp ağlıyordu.
Mete‘nin hayatı çok kötüleşmişti. Annesi de bu duruma çok üzülüyordu. Fakat okula gitmeye başlamasıyla bazı şeyler değişmişti. Okuldan eve biraz geç dönmesine karşın her gün gülümseyerek geliyordu. Annesi de bunu fark etmişti ve Mete‘ye son günlerdeki neşesinin ne olduğunu sordu Mete ise annesine şimdilik söylemeyeceğini ona yakında sürpriz yapacağını söyledi. Annesi onu zorlamadı ve o günü bekledi.
Mete piyano çalmayı öğreniyordu. Piyanoya ilgisi şöyle başlamıştı. Bir gün okul çıkışı otobüste giderken tanımadığı bir kızın telefonla konuşmasına kulak misafiri olmuştu. Kız, piyano öğretmeniydi ve öğrencisiyle konuşuyordu. Ders saatlerinden bahsetti ve Mete‘nin okulundan sonra başlıyordu. Kız telefonu kapattı ve Mete ona “Piyano hocası mısınız?” diye sordu. Kız, “Evet, siz neyle uğraşıyorsunuz?” diye cevap verdi. Mete, “Eskiden voleybolcuydum, geçirdiğim kaza yüzünden bırakmak zorunda kaldım ve şimdi piyanoyla ilgilenmek istiyorum, hazır bir piyano hocası bulmuşken kaçırmak olmaz.” dedi. İkisi de gülüştüler ve kız “Ben Alya ve tabii ki size piyano dersi vermek isterim.” dedi. Mete, “Alya! Çok güzel bir isimmiş. Anlamı ne?” dedi. Alya, “Gökyüzü, yükseklik anlamına geliyor. Sizin adınız ne?” dedi. Mete de “Benim adım Mete,” dedi “Peki ders saatleri ne zaman?” diye sordu. Alya saatlerin üçten sonra olduğunu ve bir saat sürdüğünü söyledi ve Mete‘ye numarasını verdi. Daha sonra ayrıldılar.
Mete bir sonraki gün Alya‘yı arayıp derse geleceğini söyledi. O gün derse başladılar ve Mete güzel bir ilerleme kaydediyordu. Haftalar sonra piyanoyu çalmayı az da olsa öğrenmişti ama hala profesyonelce çalacak kadar ilerlememişti. Ve o sürede Mete Alya‘ya ondan hoşlandığından bahsetti ve Alya‘nın da ona karşı boş olmadığını öğrendiği an dünyalar onun olmuştu. Bir gün Alya, Mete‘ye bir yarışmadan bahsetti. Çoğu ünlü piyanistin de katılacağı bir yarışmaydı. Yarışma çiftli şekilde olacaktı. İkisi de yarışma için çalışmaya başladılar. Annesine sürprizi o günde yapacaktı. O gün geldi ve yarışma salonuna girdiler. Annesi o kadar mutlu oldu ki mutluluktan ağlıyordu. Sıranın onlara gelmesine az kalmıştı. Herkes performansını sergiledikten sonra iki çift finalist seçilecekti. Şimdi sıra onlara gelmişti. Mete çok heyecanlıydı çünkü hata yapabilme ihtimali yüksekti ama Alya ona güvendiğini söyledi ve Mete‘nin yanlış yapmayacağını hatta herkesten güzel çalacağını söyledi ve Mete de öyle yaptı. İkisi de muhteşemdi. En yüksek alkışı alan çift olmuşlardı.
Finalist seçilecekleri belliydi. Diğer finalist çiftin seçilmesini bekliyorlardı, o sırada Mete yanında oturan adamla sohbet etmeye başlamıştı. Adam yıllar önce bir kadını çok sevdiğinden hatta onunla evlendiklerinden ama sonra kadının onu terk ettiğinden bahsediyordu. Adam o kadının adını söyledi ve adı Seher‘di. Bu isim Mete‘nin annesinin adıydı. Mete adamdan hikâyeye devam etmesini istedi. Adam yıllar sonra o çok sevdiği Seher‘i bulduğunu ama bir oğlunun olduğunu öğrendiğini ve onun evlendiğini düşündüğünü söyledi. Daha sonra adam, hayatını piyanoya adadığından ama yarışmaya katılmak için eşinin olmadığından bahsetti. Mete o adamın babası olabileceğini düşünerek onunla daha sonra görüşmek için numarasını alıp bir gün bir yerde oturup daha ayrıntılı konuşmak istediğini söyledi. Bu konuda acele etmek istemiyordu çünkü birdenbire umutlanıp hayal kırıklığına uğramak istemiyordu. Daha fazla düşünmek istiyordu.
O sırada diğer finalist çift seçildi ve final için hazırlıklara başladılar. Sıra onlara gelmişti ve Mete içindeki o küçücük umutla hiçbir sorun olmadan mükemmel bir şekilde bitirdi ve aynı zamanda Alya da Mete‘deki o mutluluğu fark etti ve o da Mete‘den güç alarak harika iş çıkardı. Ve yarışmayı onlar kazandı. O gün Mete konuştuğu adamdan Alya‘ya bahsetti ve Alya da en az Mete kadar sevindi. Mete, adamı arayıp yarın buluşup konuşmak istediğini söyledi. Adam böyle bir şeyden zevk duyacağını söylediğinde Mete hemen annesini aradı ve annesinin de oraya gelmesini istedi.
Yarın olmuştu. Herkes o saatte ordaydı ve Seher Hanım onu görür görmez donup kaldı, aynı zamanda gelen adam da. Mete ikisini de masaya oturttu ve adamın ona anlattıklarını annesine anlattı ve annesi Mete‘ye bu adamın onun babası olduğunu ama yıllar önce terk ettiğini ve başka kadına gittiğini ağlayarak söyleyip duruyordu. Adam Mete‘nin onun oğlu olduğunu öğrendiğinde Mete‘ye sarılıp ağlayarak “Sen benim oğlummuşsun. Oğlum!” dedi ve Seher Hanıma dönüp onun yıllar önce kendisini terk ettiğini söylemişti. Seher Hanım ise şaşırarak onu çok sevdiğini hatta hamile olduğunu söyleyeceği gün bir komşusunun onun valizlerle evi terk ettiğini ve kendisinin de evden gittiğini söyledi. O sırada Mete ağlayarak babasının adını sordu babası “Tekin, oğlum.” dedi. Daha sonra Tekin Bey, Seher Hanım‘a evi terk etmediğini izah etti ve onu yıllar sonra arayıp bulduğunda çocuğunun olduğunu öğrendiğini ve evlendiğini düşündüğünü söyledi ve ikisi de hâlâ birbirlerini çok seviyorlardı. Sarıldılar ve birbirlerinden özür dileyip bir daha hiç ayrılmama sözü verdiler. Mete o gün o kadar mutluydu ki hiçbir zaman bu kadar mutlu olmamıştı ve o gün orada Alya‘ya bir sürpriz yapıp, ona evlenme teklifi etti ve eğer kabul ederse oracıkta mutluluktan ölebilirdi. Alya da çok mutlu olmuştu ve hemen kabul etti. Mete‘nin hayatı boyunca unutamayacağı bir gündü o gün.
Birkaç ay sonra Mete ve Alya‘nın düğün günü belirlenmişti. Tekin Bey, Seher Hanım‘a piyano çalmayı öğretiyordu, Mete‘ye sürpriz olarak düğün şarkılarını ikisi çalacaktı. Mete‘nin ikinci unutamayacağı gün de gelmişti. Annesinin piyano çalmayı öğrendiğini aceleden hiç görmemişti. O gün çok mutluydu. Hayatını çok sevdiği biriyle paylaşacaktı. Alya da çok heyecanlıydı. Düğün başlamıştı. Mete annesini ve babasını ortalıklarda göremiyordu. İlk dans için kalktılar ve Mete annesiyle babasının piyano başında ilk dans şarkılarını çaldığını gördü. Mutluluktan gözünden birkaç damla yaş dökülmüştü ve Alya onları silerek onun kulağına gülmesi için birkaç şey söylemişti ve gülümsetmeyi başarmıştı.
O gün Mete‘den fazla mutlu olan kimse olamazdı ve dans sırasında Alya‘ya “Hayatımı değiştirdiğin o gün iyi ki ikimiz de o otobüsteydik. Hayatımdaki en özel ve en güzel günler seninle ve senin sayendeydi. Sen olmasan hiçbir şey yaşanmayacaktı. Hayatımı seninle yeniden kurdum ve sonsuza kadar seninle yaşayacağım.” dedi. Alya da, “Ben de sonsuza dek seninle yaşayacağım.” dedi ve ona sarıldı. O günden sonra her zaman mutlu mesut yaşadılar. Bir kızları oldu. Kızlarının adını da o gün otobüste Alya‘nın konuştuğu ve ikisinin tanışmasını sağlayan kızın adını koydular: Defne.
Sultan DOĞRUCA




