Düşündüren-Eğitici HikayelerMesut Akdağ

Okumaya Değer Çok Güzel Bir Hikaye, “Tay ve Altın Fırsat”

Okumaya Değer Çok Güzel Bir Hikaye, “Tay ve Altın Fırsat”

Çiftliğin gözdesiydi. Yeni doğmasına rağmen güçlü bacaklarıyla, sağlam yapısıyla, endamıyla, doruluğuyla tüm gözleri üzerine çekiyor. Bir oraya bir buraya koşarak yaramazlığıyla çiftlik sahibini ve hayvanlarını neşelendiyor. Böylece çiftliğin gözdesi olmayı hak ediyordu.

Çiftlik sahibi “Aynı annesi gibi ileride büyük bir yarışçı olacak. Girdiği tüm yarışları kazanacak.” diyordu. Bu sebeple gözü gibi itinayla bakıyordu. Yonca samanının hası, arpanın en güzeliyle besliyordu. Çiftliğindeki hayvanlardan daha üstün tutar ayrıcalıklı davranırdı. O da bunun farkında keyfini sürüyordu.

Onun kim olduğunu tahmin etmişinizdir. Asil bir aileden gelen safkan sevimli mi sevimli bir yarış atı tayı idi.

Bizim safkan tay böylece saltanatını sürdürürken günler haftalar gelip geçiyor. Büyüyor büyüdükçe gürbüzleşiyor ve daha da güç kuvvet kazanıyor.

Eee, “sakınılan göze çöp batarmış” bir gün gezintiye çıkar. Daldırmış çiftlikten ve hayvanlardan uzaklaşmıştı. Birden karşısında çöreklenmis yılanı görünce ürktü. Tabiki tüm ürken atlar burnu doğrultusuna dörtnala koştu koştu koştu… En sonunda yorgunluktan bitap düşüp olduğu yerde kala kaldı.

Biraz kendine gelince etrafına bakınınca yabancı bir yerde olduğunu fark etti. İçine bir ürperti girdi. Çiftliğini ve oraya nasıl döneceğini tedirgin bir vaziyette düşünmeye başladı.

Bu esnada oradan geçmekte olan bir çiftçi onu gördü. “Böyle ıssız yerde bir tay hem de kan ter içinde acayip” diyerek hayretini belirtti. Tayın gürbüzlüğünü görünce

“Ha işte tam bana lazım olacak at. Bunu büyütür sonra çift sürmede kullanırım. Şu güce kuvvete bak.” diyerek tayı yakalar ve evine götürür.

Taya çok iyi bakar. En iyi saman ve arpalarla besler. Tay büyümüş, serpilmiş, taylıktan sıyrılıp boylu puslu, güçlü kuvvetli at olmuş.

Bizim çiftçi “eee artık bir işe yaramanın zamanı geldi. Yok öyle aylak aylak yatmak. Hadi iş başına.”

Koşu takımlarını hazırlayıp taya taktı. Sabanı ata koştu.

“Deh” dedi.

Yarış atı olan tayımız tabiki saban maban nedir bilmez.

Çiftçi deh dedikçe kıpırdamaz bir adım dahi atamaz. Çiftçi olan kırbacı vurur varmasına ama bizim tay bir türlü çift süremez.

Yediği kırbacın acılarından can havliyle kişner, sağa sola yalpalar. Neticede çiftçi kızıp “o kadar baktık meğer pofmus. Boşuna beslemişiz. Ne halin varsa gör.” deyip çeker gider.

Ertesi gün yeniden dener. Yine kırbaç, yine aynı hazin sonuç. Ertesi gün bir daha, bir kaç ertesi günler böylesine gider.

Bizim tay bir türlü çift süremez.

Yediği dayaklar ve yiyemediği samanlar yani samandan, arpadan marpadan yoksun olması sebebiyle zayıfladı, bir deri bir kemik kaldı.

Çiftçi bu saatten sonra bu işime yaramaz diye satılığa çıkardı.

Tayın huyunu bilen köylüler almaya yanaşmadılar.

Çiftçi daha da sinirlenerek zavallı taya eziyetini artırır. “İşe yaramayanı bakmam” deyip ahırdan atar.

Zavallı tay gidecek yeri olmadığı için evin etrafında dolanır, artıkları yer. İyice zayıflar öldü ölecek hale gelir.

Bir gün oradan geçmekte olan birisi tayı görür. Tay ne kadar zayıf olursa olsun safkan bir yarış atı olduğunu yarışlardan ve attan anlayan işin ehli kişi bir görüşte bilebilir.

İşte bu adam da atlardan bilhassa yarış atlarından anlayan ve işin ehli bir kimseydi.

Bizim tayı görür görmez, tayın büyük bir yarışçı olduğu ve tüm yarışları kazandığını gözünde canlandırdı.

Hemen evin kapısını çaldı. Çiftçi adama

“Buyurun ne istediniz?” diye sorar.

Adam “Şu zayıf at sizin mi?”

“Evet”

“Bana satabilir misiniz?”

Duyduklarına inanamayan çiftçi şaşkınlıkla

“Ne yapacaksın işe yaramaz atı? Ne fiyat verirsen ver. Al senin olsun. Böylelikle beni bundan kurtarırsın.

Adam tayı alır, eve götürür. Bir sene taya bakar. Yemesine, içmesine, antrenmanlarına itinayla bakarak tayın eski gücüne kuvvetine kavuşmasını sağlar.

“Artık zamanı geldi.” diyerek tayı bir yarışa götürdü.

İlk yarışta ikinci oldu. Bir başka yarışa götürdü. Bu ikinci yarışmasında birinci gelir. Diğer yarışlarda birinciliklerin arkası gelir.

Şöhreti artar. Artık girdiği tüm yarışları kazanan o bölgenin en meşhur atı olmuştur.

Günlerden bir gün tayın eski sahibi çiftçinin olduğu bölgede bir yarış düzenlenir.

Çiftçi, yarışa gider. Bir sene önce kendisinden uyuz atı satın alan adamı tanıdı fakat yanındaki atın kendi tayı olduğunu bilemedi.

Adımın yanına gider. Selam verir.

“İyi günler, demek bütün yarışları kazanan at bu ha.”

“Tanıyamadın mı?”

“Neyi?”

“Senden aldığım tayını?”

Çiftçi gözlerine inanamaz ve kekeleyerek “hiçbir işe yaramayan at bu mu? ” diyebildi.

Adam gülerek “evet” dedi.

“Ama bu nasıl olur.”

“Bu safkan yarış atı. Yarış atı sadece yarışır çift sürmez. Sen yanlış atı yanlış yerde kullandın. Bu sebeple elinin altındaki değerin farkına varamadın ve önündeki altın fırsatı kaçırdın.”

Çiftçi “tüh tüh tüh…” diye diye ve ellerini dizlerine vura vura yarışa kalmadan evinin yolunu tuttu.

Mesut Akdağ

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

2 Yorum

  1. Hikayedeki tayi zamana benzettim. Bazen zamanimizi bos yere harciyoruz. Zamanı nerde nasil kullanacağımızı bilmiyoruz

  2. Mesut hocam yine bizi bilgilendirdiniz düşündürerek ibret almamızı sağladınız Allah sizden razı olsun elinize yüreğinize sağlık saygılarımla yeni çalışmalarınızı beklerim…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu