Bilim Kurgu HikayeleriKorku HikayeleriSizden Gelenler

Korku Hikayesi; Alıçlı Yokuştaki Akıl Almaz Gizemler

Korku Hikayesi; Alıçlı Yokuştaki Akıl Almaz Gizemler 1. Bölüm

Korku Hikayesi Oku: Ben Mehmet, 45 yaşındayım. Şu an Mersin iline bağlı, kıyıdaki bir ilçenin bir köyünde yaşıyorum. Olayları, herhangi bir adres vermeden anlatacağım. Bilenler zaten hemen anlayacaktır, benim nereyi anlattığımı. Bugün o yokuşun farklı bir ismi vardır, ben o yokuşu, çok eski zamanlarda kullanılan adıyla adlandıracağım.

O zamanlar doksan sekiz yıllarıydı, askerden geleli bir yıl olmuştu. Bir akrabanın ayarladığı şirkette, yaklaşık on aydır muhasebe yardımcısı olarak çalışıyordum. Odada iki kişiydik. Dönüşümlü olarak bir hafta sonu o abi, diğer hafta sonu ben izin kullanıyorduk. İzinli olduğum hafta sonlarında sık sık köye giderdim. Cumadan çıkar, pazar akşamı dönerdim. Ekim ayının sonlarında gene bir gün köye gitmiştim. O pazar akşamı, birkaç komşuya misafirliğe gitmiş, köydeki eve gelmeden önce de, bir saat kadar kahvede takılmıştım. Saat on bire doğru acele acele hazırlığımı yaptım ve yola koyuldum. Genelde en geç yatsı ezanından sonra yola çıkardım, bu akşamki istisnasıydı yani. İlçedeki evimize vardığımızda, şirketin odasının anahtarını unuttuğumu fark ettim. Anahtar bir o abi de vardı, bir de bende. Abi, yarın biraz geç gelecekti işe.

Bir an önce köye gidip anahtarı almam gerekiyordu. Müdürümden fırça yemek istemiyordum. Saate baktım bire geliyordu. Köye varmam en az bir saatimi alırdı, yani asıl sorun dönüştü. O saatler, yayla yolunun en ıssız ve en korkutucu saatleriydi. Yayla yolunda bir yokuş vardı. Orasına “Alıçlı Yokuş” derlerdi. Göç kamyonları o zamanlar bu yokuşu çıkmakta çok zorlanırdı. Yokuşun sağında solunda, koca koca pelit ve kısa boylu maki ağaçları bulunuyordu, tabi bir de bol bol alıç vardı. Bazı yerlerde de ekin tarlaları vardı. Ama asıl korkutucu yerler Alıçlı Yokuşun virajlı yerlerindeydi. Giderken yolun sol tarafında çok eski bir kuyu, kuyuyu otuz- kırk metre geçince yolun sağ tarafında en az kuyu kadar eski bir mezarlık vardı. Mezarlıkta 7–8 tane eski mezar, birkaç tane de yeni sayılabilecek mezar bulunuyordu. Belki de bu mezarlıkta yatanlar, oradaki gizemi çözmek ya da hırsına yenildikleri için canlarını vermişlerdi. Mezarlığın konumu gerçekten çok enteresandı. En yakın köy, yaklaşık 4 kilometreydi, üstelik bu köyün kendi mezarlığı vardı.

O zamana kadar, bu mezarlık ve kuyu arasında yaşanan, genelde kamyoncuların yaşadığı bir çok olay duymuştum. Çoğuna inanmazdım tabi. Benim en son dinlediğim olay, bana biraz inandırıcı gelmişti.

1988 yılında ve gece saat iki sıralarında, bir adam düğünden motosikletiyle ilçeden köye dönüyormuş. Adam, tam virajı geçerken yolun ortasında bağdaş kurmuş iri yarı bir adam görmüş. Önündeki rampayı çıkmak için hızlanan adam, yolun ortasındaki adama çarpmamak için direksiyonu sağa kırmış. Motoru mucura kaptırınca dengesini yitirmiş ve pelit ağacının gövdesine çarpmış. Daha sonra köyden gelen minibüsçü motoru fark etmiş. Köylüler hemen ağır yaralı adamı ilçedeki hastaneye götürmüşler, ama adam yolda ölmüş. Ölmeden önce de sayıklayarak bu yaşadığı olayı anlatmış. Adamın anlattıklarına pek kimse inanmamış.

Aslında mezarlık ve kuyu arasında, daha da gizemli bir yer var. O zamanın şartlarında, yoldan geçen biri oraya çok dikkatli baksa bile, kolay kolay fark edemez. Orası belki karstik şekillerle oluşmuş, belki de eski çağ insanlarının çabalarıyla oluşmuş bir yerdi. O olayı yaşayana kadar, oranın ne olduğunu tam olarak bilmiyordum. Nasıl bir yer diye soracaksanız, en fazla bir insanın gireceği genişlikte tünel ağzına benzer bir delikti. Delik, yolun yamacındaki kayalıklardan yere doğru kırk beş derece açı yapacak şekilde iniyordu. Ben, o olayları yaşayana kadar, deliğin sabit kaldığını sanıyordum.

Gündüz ne zaman oradan geçsem, bu deliğin sonu nerede bitiyor, yoksa sonsuz mu, diye hep merak ederdim.

Şehirden çıktıktan sonra yayla yolunda karşımdan bir tane araç çıkmış, o da daha aşağıdaki bulunan köyün girişinden sağa sapmıştı. Şimdi yol o kadar ıssızdı ki, Alıçlı Yokuşa doğru yaklaştıkça her saniye daha da korkuyordum. Yavaş yavaş titreyen ellerim, direksiyonu kontrol etmekte zorlanıyordu. Bu şekilde ilk viraja geldim. Bu virajı geçtikten sonra hafif bir rampa başlar, tepeye çıkarsın, sonra arabayı aşağıya doğru salarsın. Araç, gaza basmadan seni ilk viraja kadar götürür. Sonra virajlı yokuşlar başlar. Dördüncü virajdan hemen sonra kuyunun köşesi gözükür. Dördüncü viraja gelene kadar, radyoyu son gaz açtım, bir taraftan da şarkı söyleyerek müziğe eşlik ediyordum. Sık sık gözümü kapatıyor, sonra umarım karşıma bir şey çıkmaz diye hemen açıyordum. Her defasında gördüğüm, farın önünde uzayıp giden yolun içindeki orta çizgiydi.

Kuyuyu geçtikten sonra bir kez daha gözümü yumdum, birkaç saniye bekledim. Açar açmaz hemen frene bastım. O an herhalde korkudan altımda bir ılıklık hissetmiştim. Olduğum yerde bir heykel gibi durmuş, karşıdaki manzarayı seyrediyordum. Bu nasıl bir manzaraydı böyle? Benim aracın farı bir projektör olmuş, dört buçuk metre genişlikteki yolda akıl almaz görüntüleri gösteriyordu. Hakikaten neydi bunlar? İnsan mıydı yoksa insan suretine girmiş bir varlık mıydı?

Hikayenin Yazarı: Volkan Ergin

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

2 Yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu