Ağlatan HikayelerAnadolu EfsaneleriEfsanelerEge EfsaneleriSabahattin Ali'den Seçmeler

Sabahattin Ali Hikayelerinden “Hasan Boğuldu”

Sabahattin Ali Hikayeleri

İkindi vakti Hasan eşeğini önüne katıp köye dönerken, Kadıköy Mezarlığı’nın önüne varınca, bakmış Emine heybesi sırtında ileriden gidiyor. Önce dili tutulmuş, hiç tınmadan ardından yürümüş, sonra bir yüreklenmiş, eşeğini sürüp Emine’nin yanına varmış:

‘Uğurlar olsun, yörük kızı! Sen hangi obadansın?’ diye sormuş. Emine, Hasan’ı görünce:

‘Sana da uğurlar olsun, sarı oğlan! Ben Yüksekobalı’yım sen nerelisin?’ demiş.

‘Ben Zeytinli’denim… Köye kadar yolumuz bir… Heybeni eşeğin üstüne at da rahat git!..’

‘Olmaz! Ovada heybeyi eşeğe taşıtırsam, koca dağa bu yük ile nasıl çıkarım?’

Zeytinli’ye gelene kadar yan yana yürümüşler; az konuşmuşlar, çok bakışmışlar; ama ikisinin de gönlü birbirini sevmiş. Ondan sonra her pazardan beraber dönmüşler… Emine arada bir Hasan’ın, Zeytinli’nin alt başındaki bahçesine uğrayıp ona süt, peynir, bal götürmüş; Hasan, Emine’ye dut silkivermiş, kiraz, vişne toplamış. Bahçenin ortasındaki ayvanın dibinde yan yana çömelip konuşurlarken görenler çok olmuş. Ama Hasan’ın anası bakmış ki bu iş böyle sürüp gidesi değil… Oğlunu önüne oturtup:

‘Oğlum, Hasan!’ demiş. ‘Baban öleli beri evin erkeği sensin… Ben bugün varsam yarın yoğum… Evine bir kadın lazım. Sana bizim köyden bir kız almak isterdim ama, yine sen bilirsin… Eğer gönlün bu yörük kızını pek sevdiyse bu ihtiyar halimde obasına gidip isteyeyim… Güz yaklaştı; zeytinden sonra düğününüzü yaparız…’

Hasan da hep bunu düşünürmüş ama, bir türlü içini dökemezmiş. Bakmış artık beklemenin yolu yok, Emine obadan indiği bir gün onu bahçede yanına oturtmuş:

‘Emine’ demiş, ‘bahar geçti, yaz geçti; leylekler yerine göçtü! Kış gelip dağları yolları kar örtmeden ya sen bana gel, ya ben sana geleyim!’

Emine’nin yüzü sapsarı olmuş:

‘Ah, Hasan!’ demiş, ‘Kışın derdi senden evvel benim içime çöktü, ayrılık günleri geldi çattı. Ne ben senin köyünde edebilirim, ne sen benim obamda… Bu yaz büyük günah işledik… Artık sen beni unut, ben de seni unutayım…’

Bunu duyunca Hasan’ın aklı başından çıkmış; Emine’nin eline sarılmış:

‘Aman yörük kızı, aman biricik Eminem!’ demiş, ‘Senin tatlı dilini duyan, güler yüzünü gören bir daha seni nasıl unutur? Böyle deme, burda kal. Sen bahçeye bakarsın, ben zeytine giderim, kimseye muhtaç olmayız…’

Emine acı acı gülmüş de demiş ki:

‘İnsan nereye giderse rızkı da beraber gidermiş; bunu düşündüğüm yok. Ama ben dağlıyım, bu çukur ovalarda kalamam. Köyünüzün eli kınalı kızlarına katışamam, senin içine dert olur… Kızılbaş kızı geldi de Hasan’ı elimizden aldı derler, benim içime dert olur… Yörük kızı dağdan köye, çadırdan eve inmemeli… Ben seni görmemeliydim… Gördüm, sözüne uymamalıydım… Ama neyleyim, senin de tatlı sözünle güler yüzün etti bunları… Hadi benim Sarı Hasanım, tut ki birbirimizi düşte görmüş de uyanmışız… Bırak beni dağıma gideyim!’

Yanından kalkıp kuş gibi uçmuş. Hasan arkasından bakmış kalmış…

Hacer toprakla oynayan parmağını eteğine silerek, önce bana, sonra ileriye, boşluğa baktı. Ben gözlerimi onun yandan görünen yüzüne dikmiştim. Bakışının hala tesiri altındaydım. İnsan ruhlarının ince ve derin kıvrıntılarını bütün karmakarışıklığı ile anlayan ve şaşılacak bir kolaylıkla anlatan bu genç yörük kızı sanki birdenbire büyüyüvermişti. Gözlerini çevirmiş, aşağıya, yeni yeşeren ağaçları, taze ekinleri, koyu yapraklı zeytinleri, yer yer görünüp tekrar kaybolan dereleri ile pırıl pırıl yanan ovaya bakıyordu.

Dağınık siyah kaşların altında düşünceli duran gözleri, sımsıkı kapalı ince dudakları, tozlu ve hala biraz terli yanakları çam dalları arasından sızan güneşte parlıyor; çocuk çizgilerini henüz kaybetmemiş olan yüzü garip bir olgunluk ifadesi alıyordu.

Aşağılarda kalan derenin uğultusu rüzgarın esişine göre azalıp çoğalarak bize kadar geliyor, çamların mırıltısına karışıyordu. Baygın bir kekik ve çam kokusu ortalığı doldurmuştu. Hacer kız elini yanına uzatarak yerden kuru bir kozalak aldı; parmaklarıyla onun dişlerini büküp kırmaya başladı. Sonra başını bana çevirdi, elinde ufaladığı kozalağın çıtırtılarına karışan hafif bir sesle yeniden anlatmaya başladı:

– O günden sonra Hasan’ın yüzü gülmemiş, rengi yerine gelmemiş. Gönlünü bir yerde eğlemez, ağzını açıp dünya kelamı eylemez olmuş. Pazarlara ayva, nar satmaya gider, ne alıp ne verdiğini bilmeden geri dönermiş. En sonunda bir gün dayanamamış; Edremit pazarı günü, akşam vakti Zeytinli’nin üst başında, Yüksekoba’ya giden yolun kıyısında oturup Emine’yi beklemiş. O gün kızın pazara indiğini kestirirmiş. Az sonra Emine yolun alt başında görünmüş. Onun da yüzü sarı, hali perişanmış. Hasan’ı görünce yüreği yanmış ama, hiç tınmadan oradan geçip gidecek olmuş. Hasan yolunu kesmiş:

‘Emine!’ demiş, ‘Bu dünyada gönlüne karşı gelen babayiğit çıkmamış. Ocağına düştüm! Deli gönlün bizim çukur köyümüze sığmazsa al beni obana götür! Ananı ana, babanı baba bileyim; ineğini sağıp davarını güdeyim; babanla tahta biçip keresteyi dağdan sırtımda indireyim. Tek beni buralarda garip koyup gitme!..’

Emine durmuş, Hasan’ın yanına çökmüş, gözlerini koluna silmiş:

‘Hasan’ demiş, ‘yüreğimi deldin! Ne çare ki dediğin olacak iş değil. Ovada büyüyen dağda yapamaz… Dağın suları serindir ama, yolları sarptır, kışı çetindir… Kar altında odun kesmek, bahçeye bostan ekmeye benzemez. Benim erim diye götürdüğüm adamı obamızın yiğitleri kınamamalı!.. Ben seni bildim, artık gözüme hiçbir yiğit görünmüyor; ama anamın, babamın, akranımın yanında seni küçük düşüremem. Sal beni gideyim!..’

Hasan ayak diremiş: ‘Her işi yaparım; obanızın yiğitlerini kardeş bilip işlerine koşarım; eğer of dersem kov beni köyüme gönder!’ demiş.

Emine’nin aklı yatmamış ama, yüreği yumuşamış: ‘Haftaya burada bekle de cevabımı al!’ demiş.

Hafta sekiz gün, Hasan anasının boynuna sarılmış; hak alıp hak vermiş; gelmiş yolun başına, Emine’yi beklemiş… Çok geçmeden yörük kızı görünmüş… Sırtında koca bir çuval varmış, içi pamuk doluymuş gibi onu beli bükülmeden taşırmış.

Hasan’ın yanına gelince:

‘Hasan!’ demiş, ‘Anamla, babamla danıştım; onlar da emmilerimle danıştılar. Ovalıya varanın, ovalıdan kız alanın onduğunu gören yok. Deli kız, deli kız! dediler. Yüksekoba’da gönlünü verecek yiğit mi bulamadın? Ben de: Herkesin yiğidi kendi gönlüne göreymiş! dedim. Peki öyleyse dediler, bir sına bakalım, senin yiğidin Kazdağı’ndaki yörük Emine’ye er olacak adam mı? Konuşup kavil ettik (sözbirliği ettik): Zeytinli’den kırk has okka tuz aldım; bunu sırtına vurup bir yerde durup dinlenmeden benimle Yüksekoba’ya çıkabilirsen haftaya düğünümüz olacak. Kırk okka yükle dört saatlik dağa çıkan adama eğri bakacak babayiğit bizim obamızda yoktur. Çıkamazsan, kaderimiz böyleymiş!’

Hasan bir söz söylemeden çuvalı sırtlamış. Emine’nin önüne düşüp yürümüş. Ayakları kuş gibi uçarmış. Beyobası’nı geçmişler, bayır aşağı dereye inerken Emine bir bakmış, Hasan’ın yüzünden, ellerinden su gibi ter boşanıyor… Az önce genişleyen yüreği daralmış:

‘Kendine yazık etme, Hasan!’ demiş. ‘Ver çuvalı bana, ben gideyim! Sen bahçene dön!’

Hasan soluk soluğa:

‘Buraya gelirken ant içtim. Geri dönersem sağ dönmeyeceğim!’ deyip yürümüş. Emine’nin yüreği daha da daralmış ama çaresi yok. Eski değirmeni geçmişler, Sutüven’in yanına gelince Hasan durmuş:

‘Emine!’ demiş, ‘Bana ettiğin zulümdür! Tuzlar sırtımı yaktı… Dur bir soluk alayım!’

Emine:

‘Kavlimizde durup dinlenmek yok!’ deyip yürümüş. Hasan bir taştan bir taşa atlayıp ardından yetişmiş. Az daha gitmişler; Hasan yine durup yalvarmış:

‘Emine, zalım anana babana uyup beni çok ağır sınadın! Bu kadarı yeter, hadi köye dönelim!’

Önceki sayfa 1 2 3 4 5Sonraki sayfa

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu