Korku HikayeleriMustafa Söylemem

Hüddam Ustası Hikayesi 3. Bölüm “Hazırlık”

Hüddam Ustası Hikayesi 3. Bölüm “Hazırlık”

Korku Hikayeleri Okumak;

Necmi karakolda ifade odasında bekliyordu ve içeri ceket tişört altına kot giymiş bir polis girdi Necmi ona baktı bağırmasını haykırmasını, “sen bir katilsin demesini bekliyordu” ve aslında bunu istiyordu ama polis samimi bir ifadeyle elini Necmi’nin omzuna attı, gülümsedi “sen doğru olanı yaptın üç kişinin hayatını kurtardın, üzülme, artık gidebilirsin” Necmi şaşkın bir biçimde “ifade?” diğer insanların ifadesi yeterli savcı daha fazla yorulmanı istemiyor. Necmi kalktı annesi hüngür hüngür ağlayarak Necmi’ye sarıldı Necmi sadece annesinin kendine gelmesini bekledi, bu arada savcı bağırıyordu “bu çocuğun siciline nefsi müdafaa yazmayalım ne bileyim müdafaa esnasında kaza falan ya da daha yumuşak bişey! Bu çocuğun hayatı sicili yüzünden en küçük zarar görmemeli o iki çocuğun hayatını kurtardı!” Necmi yürüdü babası ve annesinin teselli sözcüklerini duymuyordu o bitmek bilmeyen koridordan yürürken insanların onun hakkında söyleyecekleri şeyleri de düşünmüyordu, tek umursadığı Demirin çocukları olan on yaşındaki Yeliz ve yedi yaşındaki Kayaydı, hiç bir psikolog babalarının onları öldürmeye çalıştığı annelerinin onları korumak için öldüğünü ve babalarınınsa onlar ölmesin diye öldürüldüğü gerçeğini akıllarından silemezdi, içinden “neyseki Mehmet o cini hakladı” dedi artık başka ailelerde aynı acıyı yaşamayacaktı en azından o cinin elinden.

Bu arada Mehmet hem bir çocuk katilini durdurduğu, hemde çok güçlü bir cini yüzük parmağındaki parlak kırmızıya dönüşmüş akik yüzüğüne hapsettiği için gayet mutluydu, karanlık odasında yatağında oturuyordu yüzüğü oynattı bu cini çağırmak için kullanabileceği birkaç yöntemden biriydi mesela bir diğeri seslenmekti ama gecenin bir yarısı bağırmak insanların onu deli sanması ve annesinin “oğlum neyin var kafayı mı yedin” diye içeri girmesine sebep olabilirdi.

Dessaad odaya girdi Mehmet “bilgilendirme istiyorum Es evet bu arada sana bundan sonra Es diyeceğim Dessaad hem uzun hem tellaffuzu güç, sende bana sahip diyeceksin aynı masallardaki gibi” Es ” peki sahip” dedi ve konuşmaya başladı.

“Sahip beni ele geçirerek bir daha kaybetmemek üzere cinleri sürekli görme yeteneği kazandınız, bildiğim bir define yok ama mutlak iradeniz altında ne isterseniz yaparım, tabi masallardaki gibi bir anda bir şeyleri altına çevirme veya saray yapma gücüm yok ama emrinizle istediğiniz insana görünebilir insana ya da cine saldırır istediğiniz insanın vücudunu ele geçirmeye çalışırım, yani gücüm dahilinde olan her şeyi sahibim için yapar olmayanlarıysa yapmaya çalışırken ölürüm.”

Dessaad artık ele geçirdiği insanlar gibiydi sahibi ne isterse yapmak zorundaydı çünkü bedeni üzerinde hakimiyeti kalmamıştı.

Mehmet ertesi sabah hiç bir şey olmamış gibi davranmayı tercih etti okula gidecekti daha cini ile ne yapacağını da düşünmemişti pek, muhtemelen birilerini dolandırırdı, kahvaltıda babası Selim bey söyleniyordu “üff bıktım kahvaltıda peynir zeytin rutininden bari arada bir reçel koysan hanım” Mehmet’in annesi ” olmaz günüm var benim reçeli pastada kullanacağım.” Selim Bey’in diyecek lafı yoktu ne desin ki, içinden eve doğru düzgün malzeme getiremediğiyle ilgili söylendi kendi kendine ardından “oğlanla bana da birer ayır” dedi. Mehmet’in annesi ise “peki bey” dedi nazikçe Mehmet’in anne ve babası söylenseler de kızsalar da asla birbirleriyle ciddi bir kavgaya tutuşmazlardı Mehmet’in annesi bir mahkeme katibiyle evlenirken neye sahip olacağını neye sahip olamayacağını biliyordu elbette her insan gibi daha iyisini istiyordu istemesine de, kanaat etmezse sadece üzüntü üretmiş olacağını da biliyordu bağırsa ne olacaktı ki sadece yuvasının huzuru kaçacaktı, Mehmet’se aslında babasının annesine en azından orta halli bir bulaşık makinesi alacak kadar parayı rahatça verebileceğini biliyordu Selim Bey’in bunu yapamamasının nedeni oğlunun üniversite masrafı için para biriktirmesiydi.

Selim daha Mehmet üç yaşındayken bir arkadaşının borçlar yüzünden mahvolmasına tanık olmuştu o yüzden asla borç almaz, kredi kartı kullanmaz ne alacaksa tek seferde nakit parayla alırdı ve oğlu kredi kartı borçlarına gömülmesin diye hem dershane için hem üniversite için kıt kanaat yaşıyordu, babası Mehmet’e “gazete okunacak durumda mı bi bak” dedi Mehmet her zaman babasına saygılı bir evlattı “peki baba”

Mehmet’in okul arkadaşlarıyla arası kötüydü ama bu ailesinin iyi olduğu gerçeğini değiştirmiyordu yeterince ilgiliydiler, Mehmet düzgün beslenirdi ve babası ona Mehmet’in çok sevdiği Hasan amcasınında “bu oğlan zehir gibi bakarsın bilgisayar mühendisi olur gel şuna bir bilgisayar alalım” demesi ve destek çıkmasıyla bir bilgisayara bile sahip olmuştu, bu Mehmet’e babasının onu ne denli sevdiğini gösteriyordu, çünkü babası bu alete verdiği parayı hep bir israf olarak görmüştü, ama sırf oğlu için yine de almıştı” bu arada Mehmet bilgisayarına oturdu ve babasına “baba internet serbest” dedi babasının bilgisayarda haber sitesini açması ve bağırması arasında bir dakika vardı Selim “Mehmet koş gel buraya!” diye bağırıyordu Mehmet geldiğindi ve ekrana baktı, ekranda gördüğü onunda aynı babası gibi başında kaynar sular dökülmüşe döndürdü yazının kalın, büyük puntolu girişine göre amcasının da aralarında bulunduğu yedi polis yaralanmış, üç tanesi ise şehit düşmüştü siteye göre işin ardında terör örgütü bağlantılı bir uyuşturucu çetesi olduğu sanılıyordu.

Selim bey bağırdı, “hanım abimi vurmuşlar İstanbul’a gideceğim” Selim bey abisini çok severdi Mehmet de amcasını çok severdi, babası cep telefonundan iş yerini ararken Mehmet hızlı hızlı olanları annesine anlattı ardından Selim bey; “valizimi hazırla hanım İstanbul’a gideceğim” Mehmet’in annesi yatak odasına girip valizi hazırlamaya başladı Mehmet’te geri planda durmayacaktı o da amcasını ziyaret etmek istiyordu. Okul çantasını boşaltıp içine temiz çamaşır eşofman diş fırçası gibi temel alet edevat koydu, üstüne bişeyler giydi ardından babasına, “baba bende geliyorum!” diye bağırdı, Selim bey oğlunun okulu kırmayı göze almasının nedenini biliyordu. Abisinin dört oğluyla yengesi şu anda yeterince ilgilenemezdi bu yüzden “peki ama çocuklarla ilgileneceksin” dedi Mehmet buna razıydı amcasına zor gününde sahip çıkılmalıydı ve elbette çocuklarında, Mehmet’in annesi hemen “istersen ben geleyim bey” dedi ama Mehmet’in annesi uzun otobüs yolculuğunda fena halde kendisini araç tutan ve uçaktanda korkan biriydi yani bu mümkün değildi, Selim bey “sağol hanım, biz hallederiz” dedi ve çıktılar, eğer son anda bilet alacaksanız zengin olmayan biri için uçak bir seçenek değildir hemen iki otobüs bileti aldılar ve uzun yola koyuldular.

Mehmet İstanbul’a giderken yoldaki manzaraların bile tadını çıkaramıyor, zaman zaman çağırıp Dessaad’a İstanbul’da araştırma yaptırıyordu, Es’e göre (zaman zaman Dessaad’ın kısaltma adını da kullanıcağım) amcası iyiydi, Es efendisine insan teknolojisinin bu tür yaraları iyileştirmedeki yeteneği konusunda doktorlardan duyduğu umut verici şeyleri Mehmet’e söylüyordu söylemesine ama doktorlara göre yaşamsal tehlikede atlatılmış değildi, hastaneye giden taksiye bir otobüs bileti bayılan baba oğul hastanede yengelerini buldular.

Öğretmen olan ve nazik bir kişiliği olan Esma hanım iki gözü iki çeşme ağlıyordu on beş yaşındaki en büyük abi Bilal’se yaşları onbir dokuz ve beş olan kardeşlerine bakmaktaydı, Selim Bey abisinin odası önünde ağlayan yengesine “yenge sen evde dur çocuklarla ilgilen ben abime refakat ederim” dedi, Mehmet ağlamaktan ayakta bile duramayan yengesini taksiyle evine götürdü ardından çocuklarla uğraşmaktan ve yaşadıklarından dolayı iyice yorulmuş Bilal’i mutfaktan çıkarıp bir salçalı makarna yaptı, çocuklar bir gündür bir şey yememişlerdi ama beş yaşındaki hiç bir şeyi daha anlamayıp “babam nerde” diye soran Yunus dışında hiç kimse pek bir şey yiyemedi, Mehmet bulaşığı yıkarken yüzü çökmüş gözleri kızarmış halde Bilal geldi, anlaşılan sonunda kardeşlerini ve annesini teskin etme görevinden kurtulduğu için kendisi göz yaşı akıtmaya fırsat bulmuştu. Ağlamaktan boğazının burulduğu anlaşılır çatlayan bir sesle ” yardım edeyim Mehmet abi” dedi Mehmet “gerek yok kardeşim şimdi biraz dinlenin siz” dedi ve bulaşığı bitirince Mehmet’te kendi yatağına çekildi.

Necmi ailesinin o tuhaf sessiz ve üzgün halinden kurtulmak için okula gitmişti ama burada karşılaştığı şey daha kötüydü, onu gören her kez fısıldaşmaya başlıyordu, bazı şeyleri Necmi de duyuyordu mesela adamı çocuklarının gözü önünde kafasını ezerek öldürdüğünü söyledikleri zamanlar gibi, Necmi sırasına oturunca ve Mehmet’i göremeyince iyice bunaldı onu anlayabilecek tek kişide yoktu Necmi kendine küfretti ve “yüzlerce arkadaşım var ama sadece yüzüme karşı şu an neredeler” dedi kendi kendine, ardından Rauf’u gördü o Mehmet’le aynı binada oturduğu için onun neden okula gitmediğini bilebilir diye düşündü ve Rauf’a ” Mehmet nerde” diye sordu Rauf Nebahat in oğlu olduğundan ne olduğunu biliyordu “polis olan amcasını vurmuşlar İstanbul’a gitmiş” Necmi kendisine sorgulayıcı suçlayıcı bakışlar atmayacak birini aradı kız arkadaşlarından (iyilik abidesi olan Necmi’nin en tuhaf ve karakterine ters özelliği birden çok kızla çıkması ve bu yüzden türlü şebeklik yapmasının gerekmesidir ) Elif’i gördü kızın yanına gidince kız gözlerini Necmi’den kaçırdı ardından koşarcasına uzaklaştı Necmi arkasından “İki gün önce peşimde koşuyodun ama!” diye bağırdı bir esmer güzellik kraliçesi olan kız parıl parıl siyah saçlarını savurarak döndü ve “o zaman kimseyi öldürmemiştin.” Bu söz Necmi’nin kafasına dank etti ve o an savcının yalvarırcasına sicilini düzgün tutmaya çalışmasının sebebini anladı, nefsi müdafaa bile olsa birini öldüren biri, birini öldüren biriydi ve savcının tek yapmak istediği ise Necmi’yi sürekli kötü gözlerle bakılacağı bir kaderden kurtarmaktı, Necmi kendine “toplum insanı ne çabuk damgalıyor” diyerek, ensesinde hissettiği nahoş bakışlarla gitmeyi akıl edebileceği tek yere, Mehmet’in arkadaşı Halisin sahafına doğru yürümeye başladı.

Bazı insanlar isteseler de zor zamanlarda iyi işler yapamazlar dayanamazlar, Mehmet’in yengesi Esma hanım böyleydi, elbette o da bu zor zamanda çocuklarını daha da mağdur etmek istemiyordu, ama tek yaptığı Mehmet yemek yaptığı zaman yemeden çocuklarında iştahını kaçırarak yemeden oturmak ve bunun dışında ağlamak, odasına kapanmak ve ağlamaktı, Mehmet’se amca oğlu Bilal’in üstünden büyük yük almıştı, Bilal her ne kadar tüm gayretiyle ev işlerine yardım etmek istese de her şeyi sıfırdan öğrenmek zorundaydı, Mehmet’in annesi Mehmet’e kendisi hasta olduğunda işleri yapsın, üniversitede evde kalırsa mağdur olmasın diye birkaç basit yemeği yapmasını öğretmişti ve zaman zamanda bulaşıkları ona yıkatırdı, kendi odasını süpürmek dahil odasının temizliğini Mehmet’e yaptırırdı, bu yüzden ev işleri Mehmet için basitti Bilal’se kriz anında bunları sıfırdan öğrenmek zorunda kaldığından epey ezilmişti. Mehmet aynı zamanda en ucuz üzüntü ilacının meşguliyet olduğunu da bilirdi o yüzden amca oğullarının elbiselerini ütüleyip onları okula yolladı, kendisi ise Bilal ve Yunus (kreşe gidiyordu) dahil tüm amca oğullarından kurtulunca dışarı çıktı, Mehmet ardından babasının yanına gitti en sonunda amcası hayati tehlikeyi atlatmış olacak ki yoğun bakım odasından çıkarılmıştı, Mehmet odaya girdiğinde ihtişamlı, suçlulara korku salan heybetli amcası, yaralı bir arslan gibiydi, göğsü sargılar içinde.

Babası Mehmet’e oturmasını işaret etti, Mehmet mavi siyah sandalyeye oturdu amcasının gözleri buğuluydu “Mehmet’e döndü yengen çocuklar, nasıllar?” amcası eşinin nazik yapısının elbette farkındaydı ama Mehmet amcasına onu rahatlatacak bir şeyler söylemeliydi “yengem çok üzgün ama çocukları okula yolladım” Hasan zorlukla gülümsedi, “iyi etmişsin akıllı yeğenim”. Mehmet amcası uyuyunca babasıyla dışarda oturdu o hastalık zamanlarındaki sıkıcı insanın içini ezen konuşmaları yaptılar, birbirlerine neler olduğunu anlattılar, Mehmet kalktı az ilerde savcı olduğunu sandığı biri ünüformasına bakılırsa polis amiri olan bir adamla konuşuyordu, savcı “ah bu hakimle bağlantıyı nasıl kurdular bir bilsek, parayı nasıl ödüyorlar bir bilsek” polis amiri “sen reddi hakim yapabiliyor musun odan haber ver.” savcı “elimde hiç bir şey yok, neye dayanarak bunu yapayım” savcı iç çekti otuzunun başlarındaki bu adam fena ezilmişti “En iyi komiserimizi vurdular, en onurlu hakimimizi bir şekilde sindirdiler, Atıf Yılmazı sende bilirsin” iç çeken savcının ardından polis amiri “ve hiç bir kanıt bırakmadıkları gibi normalde feda edecekleri alt düzey bir torbacıyı bile elimizden alacaklar…”

Mehmet daha fazla dinlemedi aklına amcasının ne denli tedbirli olduğu ve ne kadar iyi bir silahşor olduğu geldi, kendisine “bu nasıl oldu” diye sordu sonra bir gazete almak için hastane kantinine yürüdü, ama birinin gazetesini elinde götürüp çöpe atmak üzere olduğunu görünce hemen “hanımefendi gazetenizi alabilir miyim?” kadın yüzsüz fakir dercesine Mehmet’in yüzüne küçümseyen bir bakış attı dönüp giderken Mehmet gazeteyi açtı, sayfadan sayfaya hızla baktı sonunda istediği haberi bulabildi, habere göre,

“Pek çok başarısıyla tanınan baş komiser Hasan Uzun ve ekibi terör örgütü (bu arada hangi terör örgütü diye aklınıza gelebilir o zamanlar sadece pkk vardı) bağlantılı olduğu sanılan bir uyuşturucu sevkiyatı ihbarını değerlendirdi akşam on iki civarında taş delen ormanı yakınında sahte plakalı çalıntı bir kamyoneti durduran ekipler uyuşturucu araması yaptıkları esnada ormana gizlenmiş kişi ya da kişilerce saldırıya uğradı, olayda üç polis şehit düşerken yedisi yaralandı. şehitler…”

Mehmet’in canı sıkılmıştı çünkü burada ağır silahlar yazmıyordu çok sayıda saldırgan bile yazmıyordu sadece muğlak bilgiler vardı, yüzüğünü oynattı Dessaad karşısındaydı siyah dumana “Es Atıf Yılmaz adlı bir hakimi araştırman gerekiyor” Es ” tam olarak ne gerekiyor sahip?” Mehmet biraz düşündü ardından “Bu adam ya tehdit ediliyor ya şantaja uğruyor ya da birileri ona para yedirmiş, yani ne olduğunu ve kimin yaptığını bulacaksın” Mehmet gazeteyi katladı babasına verecekti, Selim abisini rahatsız etmemek için televizyonu açmıyor ve abisini yalnız bırakmak istemediğinden de sürekli başında duruyor ve sürekli sıkılıyordu uzun ailesi tasarruflu olmak zorundaydı, zaten İstanbul’a gelmek çok paraya mal olmuştu bu yüzden Mehmet’in babası lüzumsuz şeylere de para harcayamazdı Mehmet amcasının odasına girdi gazeteyi hiç bir şey söylemeden babasına uzattı. Selim bey gazeteyi karıştırırken Mehmet’in amcası Eüzü besmele çekerek bağırmaya başladı, babası “ne oluyor abi?” diye bağırırken Mehmet dehşet içinde ne olduğunu görüyordu bir cin Mehmet’in amcasına türlü çeşit korkutucu şekle girerek gözüküyordu Mehmet bir şey yapabilirdi, ama bir bardakla babasının göremediği ama kendisinin görebildiği cine su atmak konusunda emin değildi karşısına çok sayıda sorun çıkardı bu arada Mehmet ana özellikleri çeşitli şekillerde insanları korkutmak ve onlara musallat olmak olan bir Gul türünden cinin asmacasını neden rahatsız ettiğini anlamadı bir anda içeri bir doktor hanım girdi, başındaki, baş örtü üstündeki peruktan dindar olduğu anlaşılıyordu (eskiden başörtüsü yasağı vardı) ve bir Eüzü besmelede o çekti o anda cin sanki dev bir ses dalgası ona çarpmış gibi odadan dışarı savruldu ama tüm bu olanları sadece cinleri görebilen Mehmet ve cinin gözükmek istediği amcası dışında kimse ise görmedi, Hasan şoku atlatmadığı her halinden belli bir biçimde doktorun ellerine sarılıp göz yaşlarıyla “teşekkürler doktor hanım teşekkürler” diye tekrarlayıp dururken kadıncağız bu yarı deli adamdan fevkalade rahatsız olmuş bir biçimde ellerini kurtarmaya çalışıyordu, Mehmet şok halinde, felç olmuş gibi duran babasının önünden geçip amcasının ellerini tuttu ve amcasına sakinleştirici yumuşak bir sesle “geçti amca geçti, bak artık doktor hanımı bırak ha ne dersin” Hasan sakinleyerek doktorun ellerini bıraktı ve sustu ne olduğunu anlamaya çalışan doktor hanıma Mehmet dönerek “amcam daha kısa bir süre önce saldırıya uğradı üç arkadaşını kaybetti, her halde ondan kabus gördü.” doktor hanım “yalnız psikolojik olarak hiç iyi değil bu durum. Bir psikologla görüşseniz, hastanemizde…” Mehmet doktor hanımın sözünü keserek ” bu tür bir şeyin duyulması zor durumdaki amcamın deli damgası yemesine ve işini kaybetmesine yol açabilir, ona ve ailesine bu tür bir kötülük yapmak istemezsiniz sanıyorum” doktor biraz düşündü ” peki bu sefer aramızda kalsın ama böyle bir şey tekrar olur da hastalar korkarsa…” doktor hanımın sözünü bitirmesine gerek yoktu durum açıktı ve Mehmet buna izin vermeyecekti, Dessaad yolladığı görevden döner dönmez ona göre çok güçsüz olan bu Gulün işini bitirmesini isteyecekti, Hasan yatağında ve Selim açılabilir hastane üsulü koltuğunda sesizce otururlarken daha doğrusu hangisi önce konuşacak diye uzun bir bekleme içine girmişken Mehmet bilgilerini gözden geçirdi öncelikle İstanbul’a geldiğinden beri her yerde masumca dolaşan ve Mehmet’in artık dikkatini bile çekmeyen gri cinler dışında cin görmemişti yani hiç siyah mücrim cin görmemişti ta ki amcası saldırıya uğrayana kadar, artık Necmi’nin kardeşi Eceye saldıran cininde gul türünden olduğuna da emindi ama bu gün tanık olduğu bir şeyse çok önemliydi, cinden kurtulmak için Allah’a sığınmasının bir faydası olmayan tek kişi cinlere bulaşmış olan ve sınırı aşmış olan Mehmet değildi, Allah inancı kuvvetli olmayanlarında hükmü yoktu, o anda Mehmet nefesi güçlü kelimesinin gerçek anlamını fark etti, anlamı şuydu inancından ve amelinden dolayı duası makbul kimse yani bu aslında medyanın yansıtmaya çalıştığı gibi komik ve lüzumsuz bir cahil karı deyimi değildi.

Dessaad hakimin odasında bekliyordu Atıf Yılmaz ise ağlıyordu, Es bu tuhaf durumu izledi hemde bir saatten fazla bir süre, daha sonra içeri bir gul girdi Dessaad içinden “bacaksız züppe” diye geçirdi Hinzepler Gullardan nefret ederlerdi tabi ki Gullerde Hinzeplerden, bu iki soy tarih boyunca sadece insanlara düşmanlıkta iyi anlaşmış, çok kısa süren geçici durumlar dışında birlikte hiç çalışamamıştı, yani Gul Es’i gördüğüne hiçte memnun değildi Gul Es’e “defol git adi Hinzep, burası Gul bölgesi!” dedi cin halkı yaşadıkları yöredeki insan dillerini bilmelerine karşın kendi aralarında insanların bilmediği duymadığı kendi dillerini konuşurlardı. Dessaad bu yersiz lafa “şehirde bölge ha? dangalak Gul’ların yeni icadımı?” cinler sadece ipsiz sapsız yerlerde bölge kurarlardı, şehirler köyler ve diğer, insanların yaşadığı bölgeler yani son yüz yıldan beridir gıda kaynaklarının yoğun olduğu yerler (özellikle çöplerin toplanarak döküldüğü şehir çöp bölgeleri) tüm cinlerin ortak kullanım alanlarıydı. Gul “neyse ne” dedi, Dessaad şaşırmıştı (bu kelime sürekli size gül kelimesini çağrıştırabilir ama bu gul, gul yabani deki gul) Gul un saldırmasını beklerdi, sonuçta bu Gul onun bir Zelenbur olduğunu anlamamıştı, anlasaydı zaten Dessaad’la tartışmaya kalkışmaz es den çok korkardı. Es Gul un yaptığı şeyi görünce ilgiyle izlemeye başladı Gul kendini ağlayan hakimin görebileceği hale getirdi ve ardından “efendimin emirlerini biliyorsun eğer gazabından kaçınmak istiyorsan, onu serbest bırakacaksın” hakim korku ile bakıyordu “bir daha gelmeyeceğini nerden bileceğim?” Gul “bilmeyeceksin ama hayatının geri kalanını bir tımarhane odasında başkalarının göremeyeceği siyah yaşayan dumanı görerek geçirmek istemezsen tabi” Es şaşırmıştı bu cin kendisi gibi esirdi, ama yakalanmadan önce cinleri yakalayabilen son insanın bin yedi yüz güneş yılı önce öldüğünü sanıyordu, hakim başını kaldırdı “saldırganı yani efendinin adamını ya da her kimse, onu gören polisi susturdunuz mu? susturmazsanız ne karar verirsem veriyim işi uzatabilirler” Gul “o meseleyi yakında çözücem ona da bu gün uğradım bu gece bir ziyarette daha bulunacağım, bu sefer o sıkma baş karı yanında olmayacak!” hakim anlamaz gözlerle bakarken Dessaadda oradan ayrıldı öğrendiği bilgileri efendisine ulaştırmalıydı.

Mehmet amcasının sessizce bir saatten fazla bir süredir duvarda bir noktaya bakmasını seyretti Hasan’ın böyle davranması normaldi, sonra Dessaad belirdi Mehmet kalktı tuvalete gitti orda kimse yoktu “haberler neler” Dessaad “başka bir cin avcısı” Mehmet Dessaad’ın ne demek istediğini anlamaya çalıştı, ardından “ne!” dedi “hakim bir gul tarafından tehdit ediliyor, sanırım bu gün saldırganı gören bir polise de saldırmış yani cini birileri kontrol ediyor.” Mehmet “daha? “diye sordu es devam etti “bu gece aynı adama tekrar saldıracakmış” Mehmet cinine “onu haklayabilir misin?” Dessad’ın o dumandan yüzünde gülümsemeye benzer bir şekil oluştu “kolaylıkla ve büyük bir zevkle sahip” Mehmet Es’in Gul’lardan nefret etmek için üç nedeni olduğunu biliyordu kafasında iken görmüştü birincisi Hinzep’lerin Gul’lardan nefret etmesi ikincisi Zelenburların yani Hinzep soyunun en güçlülerinin, Gul soyunun en güçlüleri olan ifritlerden biraz daha güçsüz olması ve son olarak bir Gul kabilesinin Es’in bütün kabilesini hain bir baskınla öldürmüş olması. Mehmet’in telefonu çaldı, Mehmet ciddiyetle olanları dinledi ardından ” üç gündür memlekette değilim ama olanlara bak, tamam endişelenme yapabileceğim bir şey var” ardından Dessaad’a döndü daha acil bir mesele var memlekete gitmelisin…

Necmi Mehmet’in arkadaşı halisin yanına gidiyordu yani iki gün önceydi, insanların ona bakmasına aldırmadan kısık sesle söyleniyordu “ne demek birini öldürdün, ben ister miydim Demir amcayı öldüreyim, ne yapsaydım cinayete sessiz mi kalsaydım, o zaman mı iyi bir insan olurdum, of hem adamı bir cin kontrol ediyordu, belki ondan önceki cinnet vakasının sorumlusu da o yaratıktı belki de? Nefret ediyorum bu doğa üstü yaratıklardan, hep doğru olanı yaptım ama anlaşılan arkadaşlarımı yanlış seçtim, üf Mehmet olsa insanların ne diye böyle davranıyor onu anlatırdı hemde kapsamlı bir analizle.” o anda sahaftan halis çıktı, gülümsedi sonra “Merhaba, Necmi’ydi değil mi?” halis güler bir yüzle Necmiye “buyur kapıda durma, içerde yemek var buyur” Necmi içeri girdi oturdu Halis arkadan bir kaşık çıkardı zaten pilav salata ve patlıcanlı kebaptan oluşan yemeğin yanında Halisin kaşığı da vardı Necmi iyice acıkmış olduğunu fark etti birden midesi sızlıyordu, kendisine uzatılan kaşığı aldı ve yemeye başladı yemeği birkaç kaşıktan sonra “ben birini öldürdüm” dedi Halis gülümseyip “polis seni tutuklamadığına göre her halde haklı bir nedeni vardır” Necmi bir dakika bekledi ardından en doğru söz olduğuna karar verince “şaka yapmıyorum” dedi Necmi bunu söylemeden önce düşünmüştü çünkü malum olaydan sonra malum bakışı ona atmayan tek kişi karşısındaydı Halis tekrardan “şaka yapmadığını biliyorum duydum olayı” Necmi ona hala iyi gözle bakan Halise şaşkın şaşkın baktı, “herkes benden yüz çevirdi sen neden…” Necmi sustu, gözlerini eski tahta raflardaki eski kitaplara çevirdi Halis biraz düşündü ardından “Mehmet olsa bize ayrıntılı bir yorum yapardı ama bilmiyorum belkide Mehmet’in arkadaşı olduğun içindir” Necmi “nasıl yani?” Halis ” Mehmet bir keresinde bir kişiye, tuzak kurmuştu ve o kişi eğer Mehmet insafa gelmese ölecekti”

Necmi gözlerini Japon balığı gibi açmıştı, ve yamulmuş komik bir suratla halise bakıyordu, Halis uzun bir nefes aldı “bunu anlatmamam gerekiyor ama söylemeyeceğine yemin edersen” Necmi yavaş şakın ve tane tane” yemin ederim kimseye söylemem” Halis başladı, “biz orta sondayken Mehmet’in beni onlara karşı koruduğu bir gurup serseri vardı, uzun lafın kısası onların lideri beni aşağılamak için ve Mehmet’ten dolayı okulda saldıramadıklarından mahallede beni sıkıştırdılar, dövdüler ardından pantolonumu çıkarıp cep telefonlarıyla resimlerimi çektiler, sırf ne kadar ileri gidebileceklerini göstermek için donumu da indirecekleri sırada yoldan geçen bir yetişkin beni onlardan kurtardı, tabi ben bu olanları kimseye söyleyemedim çünkü çok utanıyordum ama resimlerimi bastırtıp kimse yokken okulun duvarlarına asmışlar, Mehmet bunu gördü durumu benden öğrendi.”

Halis bu anlatılması bile işkence olan olayı anlatmaya devam etmek için bir yudum su içti ardından devam etti “Mehmet bu çocukların perde arkası liderine bir tuzak kurdu” Necmi müdahale etmek istemiyordu ama sordu” perde arkası lideri de ne?” Halis yine iç çekip “Mehmet onun hakkında kuklacı da derdi, gurubun en masum üyesi gibi durup onları gaza getiren kimse, yani çocuk diğerlerine bir şeyler fısıldayıp onları gazlar ve zevk içinde azar ve ceza korkusu olmadan izlerdi.”

Halis lavaboya gidip elini yüzünü yıkadı ve oturup devam etti, Necmi içinden “bu çocuğun serserilerden çok çektiği belli, anlatmakta bile zorlanıyor” dedi ve Halis yeniden başladı “bu çocuğun takıntılı olduğu bir kız vardı, Mehmet o kızdan geliyormuş gibi bir mektup yazdı bu iş için kızın yazısını bile taklit etti, her ne ise çocuğu gecenin bir yarısı şu şehrin biraz dışındaki piknik alanına getirtmeyi başarmış ondan öncede güya kızla buluşacağı yerde bir rogar kapağı bulmuş, biliyorsun kanalizasyon ordan geçiyor, onu gevşetmiş nerden bulduysa balyozla kenarlarını kırmış, ardından üstüne de mektup koymuş çocuk mektubu görüp alacağım diye oraya geldiğinde oraya düşmüş kış vakti olduğunda kimsenin oraya yolu düşmez biliyorsun, üç gün aç kalıp kanalizasyon suyu dışında bir şey içemeden çocuk orada sıkışmış, üçüncü günde kuklacının ailesininde bir ödül koyması üzerine Mehmet oraya gitti çocuğu bulduğunu söyleyerek herkese haber verdi ardından, hem parayı kaptı hemde o çocuk bacakları zarar gördüğü için senenin sonuna kadar hastaneden çıkamadı ve sanırım o soğukta ne olduğunu da hatırlayamadığından Mehmet’in başına bir şeyde gelmedi.”

Necmi söze girdi “belkide kendisine kumpas kuranın bir daha ki sefer onu öldürebileceğini anlamıştır.” Halis, “olabilir” dedi. Necmi on dakika daha yemeğini yedi, Halis’de öyle, sonra Necmi “cinler” dedi “o adamın içine cin girmişti sonra Mehmet’e girdi ve Mehmet’le beni öldürmek istedi ama Mehmet onu yendi” Halis “hop kardeş tane tane ve düzgün anlat”

Halis dinledikçe şaşkınlığını gizlemekten aciz kaldı, sonra söze şöyle girdi; “bu cin vücudu anında ele geçirebiliyorsa sıradan bir Hinzep olamaz, muhtemelen bir Zelenbur’du ve Mehmet onu kafasının içine öldürdü…” Halis kalkıp bir arka tarafta kitap raflarının arasındaki bir masaya gitti orada kitapçığı ve notları çıkarttı Necmi “o cinlerle mücadele etmek için kullanılan kitap değil mi?” Halis cevap verdi ” evet o ve hemen çevirmeye başlayacağım çünkü artık cinlerin son zamanlarda ne denli ileri gittiğini biliyorum, ve her ihtimale karşı insanlara hızlıca ne yapacaklarını anlatabileceğimiz şekilde elimizde kaynak bulunmalı” Necmi kapıya yöneldi içinden “Buradan da gitmem gerekmiş” diyerek yavaş ve isteksiz adımlarla kendisine suçlayıcı bakışlarla bakacak insanlara doğru yani kapıya doğru yürürken Halis seslendi “burada durabilirsin kardeş” Necmi bir sandalyeye oturdu bu arada halise dükkanı kapadı ve masasına dönerek çevirisine devam etti.

Necmi Halis’in çevirdiği her bir parça kağıdı ezberlercesine okuyordu, ve sürekli önce kız kardeşine zulmeden sonra ailesinin en sevdiği dostlarının katline onların çocuklarının yetim kalmasına ve Necmi için en önemlisi kendisinin katil olmasına yol açan o yaratıkları kendi canı pahasına da olsa katletmek istiyordu. Okudukça hırslı ve istekli bir şekilde Halis sabaha kadar çevirisini tamamlarken Necmi her bir kelimeyi ezberlemişti, Necmi evine gitti. Kısa bir uykunun ardından Necmi, kalktı aslında o iyi bir çocuktu ama ölüme giderken annesinin aldırmayacağını düşünerek ziynet eşyalarını çaldı, kuyumcular sokağına gidip her bir kuyumcuda sadece bir parça eşya bozdurarak kuyumcuların dikkatini çekmeden bütün altınları bozdurdu ardından av malzemeleri satan bir dükkana girdi, dükkan dardı duvara yerleştirilmiş tüfekler tezgahta tabancalar havai fişekleri ve diğer av malzemeleri ile kaplıydı burası küçük ama dopdolu bir dükkandı, Necmi, kendisine silah satmayacaklarını bildiğinden dışarı çıktı yol üzerinde sakat taklidi yaparak dilenen genç bir adam vardı ona döndü ve “iki yüz lira kazanmak ister misin?” diye sordu çok esmer bir tene sahip olan yakışıklı sayılabilecek adam sakatmış gibi kıvırdığı ayağını düzeltti ve “ne yapacağım” dedi Necmi “kimliğin yanında mı” diye sordu adam kimliğini çıkarıp gösterdi “var” birlikte silah dükkanına girdiler dilenci Necmiye bakarken “bir pompalı ne kadar onu sor” diyen Necmi’yi dinledi ve sordu “pompalı ne kadar nasıl alırım” adam bir pompalı almanın üç gün süren bir dizi kolay işlemle mümkün olduğunu söylerken dilenci Necmi’yi kolundan tutarak dışarı çıkardı “bak kardeş, para varsa ben sana silah satacak birini biliyorum” Necmi gülümsedi ” daha iyi, param var, yalnız silahı o adamdan bir şartla alırım” Necmi’nin hiç düşünmeden konuya girmesine şaşırsa da dilenci hemen “neymiş” dedi ” işi su deposunun oradaki tenha parkta yapacağız” dilenci  “esrarcı Nuri ile konuşursun” dedi bir numara yazdı Necmi elini uzatınca “önce para” dedi Necmi “eğer dediğin adam varsa benden çok memnun kalacaktır ve her ne istersen artık ondan istersin ve adam numarayı verdi, Necmi dar sokaklardan geçerken bir nalburdan keskin bir balta aldı ardından da tarım malzemesi satan bir yerden ilaç püskürtücü, daha sonra ise aktarlara gitti, pek çok farklı aktardan ihtiyacından daha fazla olmasına rağmen kırktan fazla ot ve baharat çeşidini bir çimkil kullanacaklarını bile yüz gram alarak topladı, kapağı delikli bir kavanoza yol kenarından topladığı böcekleri soktu evinin bodrumuna bütün bunları koyup yanına sadece kalın beyaz torbanın içinde ne olduğu dışarıdan anlaşılmayacak olan yepyeni baltasını aldı ve esrarcı Nuri denen adamı aradı.

Necmi adamı parkta bekledi ardından acemi bir suçlu olduğu her halinden belli çok esmer ama çirkin bir adam gözüktü pantolonunun paçaları kısaydı ve nereden bulduysa cırtlak yeşil çoraplarının tamamı gözüküyordu ve siyah pantolon gömlek ikilisinin içine kıp kırmızı bir gömlek giymiş kirli bir sakal bırakmıştı, bu salak kılığını daha salak yapan şeyse yaka düğmelerinin tamamının kapalı olmasıydı Necmi yanına oturan adama “esrarkeş Nuri sen misin” diye -Kurtlar Vadisi-nden çıkmaya benzeyen bir sesle sordu, Nuri tipinden beklenecek cırtlak bir ses ama kendisinden beklenmeyecek bir İstanbul Türkçesiyle “esrarcı Nuri olacak, satarım kullanmam” Mehmet gülümsedi ve aynı ağır karizmatik sesle “tamam esrarcı o zaman silahları görelim” bu park nedense hep boş olurdu hafta sonları hariç o zaman dolar taşardı silahları koyduğu çantayı açtı Necmi içinden bir tabanca ve bir pompalı tüfek seçti ve çantanın içinde duran akrep denen otuz santim uzunluğundaki siyah makineli tabancayı gördü “bu ne kadar?” Nuri sırıttı ” hepsi mermisiyle sana beş bin olur kardeş” Necmi yine gülümsedi Nuri’nin eline ve dört bin lira para saydı ve ardından “ilk işimiz olduğu için beş yüz daha” ve bir beş yüzü daha yüzlükler halinde adamın eline verdi ardından Nuri’ye selam veren ve kalkan Necmi yavaş adımlarla yürüyerek oradan ayrıldı, yol üzerinden geçerken züccaciye satan bir dükkandan birkaç büyük cezve ve kapkacak aldı Necmi odaklanmıştı anlamı paniklemeyecekti yani o artık işine hazırdı evin bodrumunda eşyaları hazırlarken yüzünde üzgün bir ifade vardı kendisinde artık insanlığın geleceği adına bir savaşa girdiğini söylüyordu, malzemeleri hazırladı ve cinleri görmesini sağlayacak karışımı iki gözüne de sürdü kısa bir süre bulanık gören gözlerinin ilk gördüğü şey gri bir dumandı bu insana benzer şekli olan ama bacak kısmı olmayan cisim bir cindi ama masumlardan biri Necmi gülümsedi savaşın kuralları hoşuna gitmişti yani hiç bir masum cine zarar vermeden savaşacağı ve zarar verebildiklerinin hepsinin insanlara saldırmış olanlar olacağı gerçeği, üzerine kırktan fazla hazırladığı mühür kağıtlarını da alarak bodrumdan çıktı.

Not: Silah almakla ilgili meselelerin (pompalı tüfek satın almanın reşit ve sabıkasız biri için kolay bir iş olması dışında) gerçekle yakından uzaktan ilgisi yoktur.

Mustafa Söylemem

Hüddam Ustası Bölümlerin Linkleri 

  1. Bölüm İçin TIKLAYINIZ
  2. Bölüm İçin TIKLAYINIZ
  3. Bölüm İçin TIKLAYINIZ
  4. Bölüm İçin TIKLAYINIZ
  5. Bölüm İçin TIKLAYINIZ
  6. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

5 Yorum

  1. Es ile sahip arasındaki ilişki çok hoş bu arada sevdiğim bir konsept. Iyi düşünülmüş.

  2. Beklediğim bir serinin devam ediyor olması beni çok sevindirdi. Zaten neredeyse iki günde bir girip sadecr bu seriye bakıyordum. Güzel olmuş hikayeyi toplayıp önümüze sunman ama geçen bölümde olayların kıtlığından ve karakter azlığından söz etmiştim güzel gelişmiş Mehmet kısımları hoşuma gitti. Necmi de ise nasıl diyim birşey eksik gibi. Necminin karakter gelişimi çok sığ oldu yani aktaramadın bize o gelişimi diye düşünüyorum. Terbiyeli sadece düşenlere yardım eden bir adamın hikayede ki saf ama güçlü karakter olarak beklerken bir anda 3.bölümde pompalı alması saçma geldi. Karakter gelişim kısımlarına dikkat etmeye çalış yoksa hikayenin dallanıp budaklanması iyi birşey birde son olarak karakter tasviplerini daha uzun yapabilirsin mesela Mehmet in amcasını kafamızda şekillendirmemiz lazım karakterin dış görünüşleri ni uzatmadan okuyucuya aktarırsan okuyucuyu olayların içine atabilirsin. Devam etmesi dileğiyle kolay gelsin.

  3. Merhaba öncelikle kaleminize sağlık,
    3. Bölümü okumadım henüz ilk 2 bölüm için de şunu söylemek istiyorum.
    ilk bölüm akıcıydı tamamını okudum ama 2. bölüm için aynısını söyleyemeyeceğim malesef (kendi açımdan).
    ben siteyi ve hikayeleri iş yerimden fırsat buldukça takip eden birisiyim. Akıcı, kısa ve net olan hikayelerden daha fazla zevk alıyorum. sizin hikayeniz de gerçekten güzel ama rahat bir koltuğa oturup bir bardak çay veya kahve ile okunacak bir hikaye olarak görüyorum. İnanın bazen Necmi kimdi Mehmet hangi karakterdi gibi sorular soruyorum kendime.
    Kendinize güvenin hikayeniz çok güzel, hayatında hiç kitap okumamış bir insan olarak ben sizin hikayenizi okuyorum fırsat buldukça, bu da demek oluyor ki birileri yorum yapmasa da hikayeniz okunuyor.
    Teşekkür ederim.

  4. İyi ya da kötü, Allah aşkına, lütfen yalvarıyorum, birileri yorum yapsın. Herkes eğer bir yorum iyi değilse hiç olmasın istiyor, ben yorum iyi ya da kötü umursamıyorum. Biraz akıl taşısın fazlasıyla yeterli. Ne düşünüyorsunuz, neyi beğeniyorsunuz, neyi beğenmiyorsunuz, tempo nasıl, karakterler nasıl, tasfir miktarı yeterlimi konular anlaşılıyor mu? Karakterler neden 2010 yılında (Bu hikayenin yazıldığı tarih) tuşlu telefon kulanıyor (o zamanlar akıllı telefonlar çıkmasına rağmen yayılmamıştı ve telefonda internet kullanımı çok nadirdi) her neyse beğeniyorsanız da beğenmiyorsanız da birşeyler merak ettiyseniz de (mesela şimdiye kadar hikayelerimden anlamışsınızdır ama ben her tür ateşli silah konusunda uzmanım) sorun, söyleyin. Etkileşim iyidir. Geri dönüş ne yaptığını gösterir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu