Korku Hikayeleri

Bildiğimizden Farklı Bir Cin Hikayesi; “Menan Cinleri 4. Bölüm”

Bildiğimizden Farklı Bir Cin Hikayesi; “Menan Cinleri 4. Bölüm”

Dünya vardı, fakat hiç kimsenin gönlüne göre bir dünya yoktu. Herkes yaşadığı dünyadan şikâyetçiydi. Menan Cinleri de bu dünyayı sevmiyordu. Amma bu dünyadan ayrılmalarına da imkân yoktu. Ekseriya geceleyin dünyaya inen Menan Cinleri, bu sefer güneş ışıkları ile beraber Ankara-İstanbul yolunun yakınına indiler. Akın akın gidip gelen bir sürü arabayı seyrettiler. İnsanların telaşına bir mana veremediler. Menan Dede zihinlerden geçen şeyleri bilmiş gibi konuştu:

— Eğer parayı yeryüzünden kaldırmak mümkün olsa bu insanlar oradan oraya koşturmaz, bulundukları yerde kalırlardı.
— İyi amma Menan Dede, insanlar her işini para ile görüyor. Para olmazsa perişan olurlar.
— Elbette torun, para ile alakalı her şey kalkmalı ki, yine bir ahenk devam edebilsin.

Torunlar bu cevaba çok güldüler. Biri:

— Menan Dede, anlaşılıyor ki insanların da cin olmasını istiyorsun. Nasıl ki bizim para ile ve paraya bağlı şeylerle ilgimiz yoksa, insanların da bizim gibi bir hayat yaşamasını arzu ediyorsun. Amma ben böyle bir şey istemem.
— Ben de istemem. Sohbet olsun diye bunları söyledim.

Oradan kalkıp büyük bir hastaneye gittiler. Bekleme salonunun yakınındaki bir odada doktorlar koro halinde şarkı söylüyordu. Bir ud da onlara eşlik ediyordu. Doğrusu şarkı söylemekte çok başarılı idiler. Bir hemşire güzelliğini teşhir edercesine gelip geçti. Bekleme salonuna bir göz atınca iki kat olanlar, inleyenler, rengi sararanlar elinde zarf, film gibi şeyler tutanlar çoktu. Kimsenin kimseye bir diyeceği yoktu.

Menan Cinleri bekleme salonunu geçip koridorlarda dolaşmaya başladılar. Bir odada elli-ellibeş yaşlarında bir hasta birisine hararetli hararetli bir şeyler anlatıyordu. Menan Cinleri hemen bu odaya daldılar. Hasta:

— Kardeşim dünya o kadar bozulmuş ki, çocuklarım… Gerçekten çocuklarım… Benim, üç çocuğum, bana ne dediler biliyor musun? Baba sen hayatını yaşadın, artık ölebilirsin, ölmende yarar görüyoruz. Çünkü sen ölürsen biz daha iyi yaşarız, dediler. Evvelâ canım sıkıldı. Hepsini azarlayacaktım. Fakat daha biçimsiz bir hal ortaya çıkmasın diye konuyu değiştirdim. Çocuklar, şakayı bırakın, dedim. Onların cevabı ise beynime bir balyoz gibi indi. Kendimi kaybetmişim. Gözümü hastanede açtım, ne dediler biliyor musun? Hayır baba, bu işin şakası makası yok. Gayet mantıklı konuşuyoruz. Hayatını yaşadın. Artık bu işe paydos demelisin. Biz de senden kalan mirası ve emekli maaşını alıp altımızda lüks arabalar gönlümüze göre yaşamalıyız. Şimdiden sana güle güle, dediler.

Hasta başını önüne eğdi, yumruklarını sıktı. Dizine hafif hafif birkaç defa vurdu. Kaşlarını iyice çattı, dişlerini sıktı:

— Bir sigara ver.

Karşıdaki adam hemen bir sigara çıkarıp yaktı, yanmış sigarayı uzattı. Diğeri sigarayı ağzına koyup dışarıya hiç duman vermemecesine içine çeke çeke içti. Başım kaldırıp arkadaşına baktı:

— Neden bu sigaranın içine zehir koymadın? Çocuklarıma niye yardımcı olmadın? Diğeri güldü:
— Bırak bunları, unutmaya çalış. Herkesin çeşit çeşit derdi var. Senin de payına bu dert düşmüş. Sıhhatini koru. Daha kötü durumlara düşme.
— Bırak öğüdü. En sevmediğim şey öğüt dinlemektir.

Menan Dede, torunlarına döndü:

— Torunlar, zaman makinesini otuz sene geriye çevirin. Bakalım bu hasta gençlik yıllarında ne diyordu.

Birden bire bir başka âlemin kapıları açıldı. 175 santim boyunda, yüksek tahsil mezunu, lâcivert elbise giymiş, güzel bir kıravat takmış, başında fötr şapka bulunan bir genç, kendisi gibi yakışıklı olan yanındaki kıza şunları anlatıyordu:

— Ben din min gibi hurafe şeylere inanmam. İlim doğru yolu, en iyi hayatı göstermektedir. İnsan aklı dine gerek bırakmamıştır. Seninle kuracağımız yuvada bilgimizle, aklımızla mesut olacağız. Ümit ederim hurafe şeyleri yuvamıza sokup  huzurumuzu bozmazsın. Meselâ bir kaç kadeh içki, sonra bir caz müziği ve birbirimizin kollarında dans etmek, hayatın tadını çıkarmak ne güzel değil mi? Zaten hayat bu dünyadan ibarettir. Öyleyse hayatımızı yaşayalım.

Genç kız, delikanlının kolunu sıktı:

— Hayalimi görür gibi anlattın. Hep aynı şeyleri düşünüyoruz. Ne kadar da uyum içindeyiz. Biz bu ülkeye medeniyet getiren gençleriz. Hayatımızı Avrupa uygarlığına göre düzenleyeceğiz. Ankara büyük bir Paris olacak. O büyük medeniyetin temellerini attığımız için ne kadar mesutuz.

Küçük Cin:

— Menan Dede, bu filmi burada keselim mi?
— Torunlar, biz bu filmi bütünü ile biliyoruz. Amma biriniz çok kısa özetlesin. Herkes de duyup işitsin. Belki gerekli olur.
— Menan Dede, ben anlatayım;

— Anlat torun.
— Büfeye dizilen kokusuz içkiler, masada duran kâğıtlar, duvarda Avrupa resimleri, süslü bir yatak odası, şahane misafir salonları, müzik seti, plaklar ve gardroplar dolusu elbiseler, belki otuz çift ayakkabı, çocukların okula gitmesi, sınıf geçmeler, doğum günlerinin, yaş günlerinin, evlilik günlerinin kutlanması, millî bayramlarda halkevlerine gidişler, tanışmalar, gülüşmeler, servet elde etmek, eşyaları değiştirmek, yüksek kimselerle konuşmak, telefonlar, arabalar, Avrupa’ya seyahat, modayı takip, nihayet yaşlanmak, emekli olmak. Emekli baba bir ömür boyu: «Herkes kendi hayatını yaşasın.» derdi. İşte çocuklar kendi hayatlarını yaşarken, babalarına ve annelerine hayat hakkı
tanımıyorlar. Bu dikenleri kendileri yetiştirdiler. Şimdi kendileri rahatsız oluyorlar. Ne acaip şey.

Menan Dede:

— Sana kocaman bir aferin, çok güzel anlattın torun. Şimdi hastaya dönelim.
— Ölemiyorum kardeşim, zorla değil ya, ölemiyorum. Amma intikamımı alacağım. Bütün malımı huzur evlerine bağışlayacağım. Ben de gidip huzurevinde kalacağım. Şu anda bana hayat verecek tek şey bu intikamdır. Artık çocuklarımla aramdaki perdeyi kapatacağım.

Avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı.

— Yok, çocuğum yok! Hayat yok, dünya yok!…

Bu haykırışlar üzerine bir hemşire elindeki enjektörle odadan içeri, daldı. Misafirin de yardımıyla hastaya bir iğne yaptı. Kısa zaman sonra hasta derin bir uykuya daldı. «Artık gidebiliriz» diye Cinler oradan ayrıldı…

Hekimoğlu İsmail

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

3 Yorum

  1. Dikkat ediyorum her yazınızda Cumhuriyet ilkelerine bir karalama hareketi var. Cumhuriyetçilik yahut medeniyet dinsizlik değildir. Bunu dinsizlik olarak aksettirmeniz çok yanlış. Kendi uyarladığınız senaryoda illa bir cumhuriyetçiyi dinsiz olarak gösteriyorsunuz,eline içki alıp Ankara’yı Paris yapacakmış. Siz Cumhuriyet ve medeniyetten bunu mu anlıyorsunuz?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu