Bilim Kurgu HikayeleriDehşet ÖyküleriGenesisKıymetli Yazarlarımızdan SeçmelerKorku Hikayeleri

Genesis’ten Yeni Bir Hikaye; Elmas Avcı (İkinci Bölüm: Ağ)

Bilim Kurgu Hikayeleri

Genesis’ten Yeni Bir Hikaye

Elmas Avcı (İkinci Bölüm: Ağ)

Omuzlarımdan tutan bir çift el tarafından sarsılırken kendime geldiğimde, tepemde bana adımla seslenen birini gördüm ve daha sonra bu kişinin Mürsel olduğunu fark ettim. Kaskının, alnını örten kısmında yazan isminin ilk iki harfinden sonrasını bir sıyrık kazımıştı ama onu sesinden ve gözlerinden tanımıştım. Koltuğumdaki emniyet kemerlerine bağlı olan bedenim yan duruyordu ve başım aşağıya sarkıyordu. Tulpar yan yatmıştı ve geminin artık zemini olmuş yan duvarı yaklaşık on metre altımızdaydı.

“İyi misin Emre?” diye sordu Mürsel koltuğumun kolçaklarına basarak dengede durmaya çalışırken.

“Evet, sanırım iyiyim.” diye cevap verdim.

Böyle durumlar için tasarlanmış olan ve geminin iç yüzeyini kısım kısım dolanan tutamak merdivenlerden birinin, koltuğumun bir metre ötesinden geçtiğinden ve bundan dolayı ne kadar şanslı olduğumdan bahsetti, sonra da merdivenleri tırmanıp tırmanamayacağımı sordu. Ben daha ona cevap vermeden, kazadan önce yanımda oturan fakat geminin şimdiki konumundan dolayı artık üzerimdeki koltukta bana doğru sarkmış şekilde duran Emrah sızlanarak ayıldı ve sonra, “Neler oldu böyle?” dedi.

“Şu pembe gezegene çakıldık, olan bu işte “ diye cevap verdi Mürsel ve sonra “Haydi, başka hayatta kalanlar var mı diye bakınalım.” diyerek sözlerine devam etti.

Kemerlerimi çözmeye çalıştığım esnada tepemizde bir patlama gerçekleşti ve yaklaşık doksan metre üstümüzde duran yan duvar havaya uçtu, bulunduğunuz bölmeden güverteye açılan iki metre genişliğindeki çelik kapı uğuldayarak yanımızdan geçti ve metalik bir gümbürtüyle aşağıya çakıldı, dökülen çeşitli boyutlardaki metal molozlardan biri birkaç metre ötemizdeki bir beşli koltuk sırasını üzerinde hareketsiz duran beş kişiyle birlikte sıyırarak götürdü. Alevler vücutlarımızı yalayıp geçtikten sonra Emrah “Lanet olası Rikanlar!” diye bağırdı ve önünde duran lazer topunun kumanda koluna uzandı.

“Hayır,” diye ona karşılık verdi Mürsel, “Bu bir Rikan silahı olsaydı şu anda atomlarımıza ayrışmış olurduk. Geminin yakıt borularından birisi infilak etmiş olmalı.”

Mürsel bu konuda haklıysa şimdi Tulpar’ın içinde radyoaktivite yayılıyor demekti, ama neyse ki nanoteknolojik üniformalarımız bu tür şeyler için tasarlanmıştı.

Yağan kıvılcım yağmuru altında tutamak merdivenlere tırmanarak hayatta kalanlara ulaşmaya çalıştık ama çoğu kişi feci şekilde hayatını kaybetmişti. Birinci bölükten hayatta kalan kimse yoktu, İkinci ve Üçüncü Bölüklerden ise toplamda on altı kişi sağ kurtulmuştu. Yirmi sekiz yaralıyı geminin zeminine taşırken, aşağıda, döküntülerin arasında teleskopla dışarıyı gözetlemekte olan birini fark ettik.

Yanına gittiğimizde Emrah eliyle adamın omuzuna dokundu ve “Adın ne kardeşim?” diye sordu.

Adam başını teleskoptan kaldırarak bize döndü ve “Adım Zafer Kurtça, Dördüncü Topçu Bölüğündenim.” dedi.
“Hayret,” dedi Mürsel, “Biz de Dördüncü Bölükteniz ama seni daha önce gördüğümü sanmıyorum.”

“Ah, evet.” diye karşılık verdi adam, “Tulpar’a, dört gün önce yapılan personel takviyesiyle geldim. Daha önce Mars’taydım. Rikanların Mars’a yaptığı saldırıyı duymuşsunuzdur. Aniden atmosfere giren bir Rikan gemisi tüm üst bölgemizi yerle bir etti ve bu saldırıdan kurtulanları devriye gemilerine dağıttılar. Ben de bunlardan biriyim işte.”

“Dışarıda ne var ne yok peki?” diye sordu Mürsel, eliyle teleskobu işaret ederek.

“Dışarısı mı?” dedi adam, “Dışarıda gerçekten de çok garip şeyler oluyor. Farkında mısınız bilmiyorum ama gezegene çakılalı neredeyse iki saat oldu ve ben de yaklaşık bir buçuk saattir dışarıyı gözetliyorum. Anlaşılan o ki burası karbon temelli bir gezegen ve teleskobun termometresi dışarıdaki sıcaklığı üç bin altı yüz santigrat derece olarak ölçüyor. Gezegenin elmas kabuğu bu sıcaklıkta buharlaşıyor ve atmosferde yükselen elmas bulutlar, gezegenin etrafında döndüğü nötron yıldızının şok dalgalarıyla yoğunlaşıp elmas yağmurları olarak yüzeye iniyor. Tulpar’ı ve Rikan gemisini bu gezegene düşüren şey de işte bu şok dalgalarından birisi olmalı.”
“Ne?” dedi Mürsel, “Rikanlar da mı burada yani?”

Adam başıyla onu onaylarken teleskobun önünden geri çekildi ve Mürsel dışarıyı görebilmek için gözünü teleskobun merceğinde dayadı.

“Aman Allah’ım!” bu da ne böyle dedi Mürsel.

“Rikan gemisi yerden yedi yüz elli metre yüksekte duruyor.” diye açıkladı adam, “Görünüşe göre bir şeye takılıp asılı kalmış. Kızılötesi ve morötesi algılayıcılarla onu göremedim, ama o şey her neyse Rikan gemisini yakalamış. Gemi kurtulmak için birkaç defa itki motorlarını ateşledi, ama ancak üç yüz metre kadar yükselebildikten sonra yaylanıp tekrar eski pozisyonuna döndü. Öyle sanıyorum ki bu bir tuzak, gezegenin yırtıcı türlerinden biri tarafından kurulmuş bir tuzak. Onlardan birini havada yürürken gördüm, yaklaşık on metre boyunda saydam bir yaratıktı. Onu bedenindeki ışık kırılmalarından ve dalgalanmalarından seçebiliyordum. Yaratık Rikan gemisinin üzerinde yürümeye başlayınca Rikanlar silahlarını ateşlediler.”

“Eee, sonra ne oldu? Onu öldürdüler mi?” diye sordu Emrah.

“Bilmiyorum,” dedi adam, “yaratık Rikan gemisinin diğer yüzüne geçti ve görüş açımdan çıktı. Sonra nötron güneşinden gelen yeni bir şok dalgası gezegeni vurdu ve Rikan gemisi aşağı yukarı yaylandı. Dalga dalga yayılan rüzgarlar gezegen yüzeyindeki elmas tozunu kaldırıp etrafa savururken Tulpar yan dönüp şimdiki konumunu aldı ve geminin daha önce katlanmış olan diğer yarısı kopup gerimize sürüklendi. Sonra dışarıyı gözetlemeye devam etmek için buraya inip bu teleskobu kullanmaya başladım. O sırada dışarıda amansız bir elmas sağanağı başlamıştı…”

Adam bize bunları anlatırken dışarıdan gök gürültüsünü andıran bir ses duyuldu ve birkaç saniye sonra bir gümbürtü koptu. Yer yerinden oynadığı sırada hepimiz bir yerlere savrulduk. Sarsıntılar o kadar güçlüydü ki herhangi bir yere tutunmaya çalışmak fayda etmedi. Gemimiz olduğu yerde sekip yere düştükten sonra üzerinde durduğumuz duvar ağır ağır yukarı doğru kalkmaya başladı ve tüm o enkaz yığınıyla birlikte geminin orijinal zeminine doğru kaydık.

Bizler yaralıların durumunu kontrol ederken “Bu da o yıldız şoklarından biriydi.” dedi Zafer ve sonra saatine bakıp “İşte yine bir saat olmuş, bu şoklar hep bir saat arayla tekrar ediyor.” diye ekledi.

Karşısındaki koltukta cansız bir bedenin yatmakta olduğu bir lazer topunun başına gittim ve teleskobu kendime doğru çekerek gözümü merceğe dayadım. Gördüklerim gerçekten de insanı hayrete düşüren türdendi. Önümüzde kıvrıla kıvrıla uzanan elmas tepeciklerinin arasında dereler akıyordu, ama belli ki bu derelerin taşıdıkları şey su değildi. Dere kenarlarında yoğunlaşmış olan dev yeşil kürelerin üzerlerinde bulunan kırmızı dikenler pırıl pırıl parlıyordu. Sağda solda, göğe helezon şeklinde yüzlerce metre uzanan kırmızı çizgili mavi kristal borular vardı ve bu boruların üzerindeki beşgen şeklindeki paneller, pembe gökyüzünde mor renkte ışıldayan nötron yıldızına doğru çevrilmişti. Elmas tepelerinin arasındaki düzlük bir arazi, yerden mahmuzlu kıskaçlar gibi çıkmış olan turkuaz renkli oluşumlarla doluydu ve bu araziden başlayıp çok uzaklardaki mavi dağlara kadar uzanan kocaman bir alan hafif bir gölgeyle kaplıydı. Bu gölgenin neye ait olduğunu öğrenmek için teleskobu yukarı çevirdiğimde Rikan gemisini gördüm. Bizden yaklaşık iki kilometre ötede bulunan düşman gemisi havada asılı duruyordu ve gökyüzünün üçte ikilik bir kısmını kaplıyordu. Gri renkli yarı saydam gövdesindeki liflerin hareketlerinin düzensizliğine bakılacak olursa Rikanlar için bir şeylerin yolunda gitmediğini tahmin etmek hiç de zor değildi.

Yazar – Genesis

Hikayenin 1. Bölümü için TIKLAYINIZ

Hikayenin 2. Bölümü için TIKLAYINIZ

Hikayenin 3. Bölümü için TIKLAYINIZ

Hikayenin 4. Bölümü için TIKLAYINIZ

Hikayenin 5. Bölümü için TIKLAYINIZ

Hikayenin 6. Bölümü için TIKLAYINIZ

Hikayenin 7. Bölümü için TIKLAYINIZ

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

2 Yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu