Ağlatan Hikayelerİbretlik HikayelerSizden Gelenler

Hikaye Oku; “Geçmişi Öldürmek”

Hikaye Oku

Hikaye Oku; “Geçmişi Öldürmek”

Dudak uçuklatacak kadar masum bir gencin hikayesiydi bu. Küçücük bir nefret kıvılcımının canlar yakan bir intikam ateşine dönüşeceğini bilmiyordu yolun başındayken. Ama o, attığı her adımda ruhunu biraz daha kaybetti. Ve tek sebebi sorumsuz bir aileden ibaretti, yıkılmış hayallerin enkazında kalmış bu bedenin…

Gece zifiri karanlıktı. Hafiften esen bir sonbahar meltemi gökyüzündeki yıldızları örten koyu bulutlara eşlik ederken, sessiz kaldırımlarda yankılanıyordu adım sesleri. Sokak lambalarının loş ışıkları bile geceyi aydınlatamazken, köşeye sinmiş koyu gölgeler tek dostuydu intikam ateşiyle cayır cayır yanan genç adamın. Koyu yeşil gözlerindeki cehennem birkaç yıl öncesinde kaybettiği ruhunun bedeli, ailesine duyduğu öfkenin nefrete bulanmış kor ateşiydi.

Koşuyordu genç adam, geçmişini geride bırakmak istercesine. Yalanları, yanlışları, hayalleri, umutları… Hepsini bir celsede silip atmak ve elinde kalan tek şeye, nefrete tutunmak istiyordu. En büyük yıkımı ailesi yaşatmışken ona, onlardan nefret etmemesi nasıl mümkün olabilirdi ki?

Bebekken daha, dünyaya gözlerini ilk defa açmışken başlamıştı onun cehennem ızdırabı. Öyle bir ailesi vardı ki, aile demek bile büyük yükümlülük isterdi aslında. El kadar bebeği sanki oyuncakmışçasına oradan oraya atarken, masum bir yavrunun canını yaktıklarının farkında bile değillerdi. O küçüğün ağlaması onlara sadece gürültü gibi gelirken bu dünyaya yabancı küçük yavrunun anlamsızca bakan gözleriydi en çok can yakan.

Hem annesi hem babası, umursamıyorlardı masum küçüğü. Kendi canlarından kendi kanlarındandı ama bir çöp gibi davranıyorlardı ona. Sevgisizler, vicdansızlar ve sorumsuzlardı, hem de ufaklığı her gün ağlatacak kadar. Aç olması önemli değildi mesela onlar için, kendileri yemek içinde yüzüyorlardı da ancak akıllarına gelirse doyuruyorlardı çocuğu. Bazen saatlerce aç kaldığı oluyordu ufaklığın ya da soğuktan mosmor kesildiği. Ama bu detaylar onlar için önemli değildi ki, onlar için önemli olan tek şey kendi zevkleri ve kendi yaşamlarıydı. Sözde kariyer peşindelerdi ama küçük bir çocuğa bakmaktan da acizlerdi.

Çocuk gözlerinin önünde her gün biraz daha büyürken, onlar zaten çok az olan sorumluluk duygularını giderek kaybediyor ve küçüğü, kocaman yalnız bir dünyaya hapsediyorlardı. Bilmiyorlardı ki o küçük yavrunun her gece sıcacık yatağına girdiğinde, gözlerini kapatmadan hemen önce kurduğu masum hayallere tutunduğunu ve umut ettiği geleceğe bel bağladığını. Sevgiye muhtaç kalmış bir ruhun her geçen gün biraz daha karardığını fark edemeyecek kadar yalandı onların aile hikayesi. Sorumluluğunu alamayacak bir evlat getirirlerken dünyaya, ne düşündükleri ise ayrı bir ironiden başka bir şey değildi.

Zaman su gibi akıp giderken her gün biraz daha olgunlaşan çocuk, ailesinin bu sorumsuzluğundan bıkmış usanmıştı. Öyle berbat bir ailesi vardı ki onun, doğduğu güne lanet edecek hale gelmişti artık. Çoğu zaman sarhoş geliyordu ailesi eve, bazen de hiç gelmiyordu. Kocaman evde bir başına kaldığı günleri çoktu talihsiz çocuğun. Zaten yediği tokatların, tekmelerin haddi hesabı yoktu, yüzünde, karnında ağır morluklar oluşmuş, sırf morlukları ve yaraları yüzünden günlerce okula gidememişti.

Ve ailesinin yine eve gelmediği bir günün gecesinde içini kasıp kavuran öfke, daha doğrusu nefret öylesine büyüktü ki daha on iki yaşında kapıyı çarpıp çıkıp gitti evden. Sokaklar soğuktu ve kirli kar beyaz bir örtü gibi sarmıştı her tarafı. Gökyüzü acımasızca bu oyuna ortak olmuş gibiydi, tek bir yıldız bile parlamıyordu zifiri karanlığı aydınlatacak. Yürüdü çocuk tenine çarpan soğuğa, tüyler ürperten karanlığa ve kan donduran ıssızlığa rağmen. Yaşıtları sıcacık yataklarında, ailesinin sevgi dolu kucaklarında mışıl mışıl uyurken, o, çaresiz ama bir o kadar da nefret dolu bir halde atıyordu adımlarını. Attığı her adımda ruhundan bir parçayı da geride bırakırken, artık küçük bedeni yorgunluktan bitap düşmüş ve devam etmeye hali kalmamıştı. Gözüne çarpan, küçük kuytu bir köşeye sokulmuş ve o geceki amansız soğuğu, yalnızlığı burada aşmıştı küçük çocuk. Nefreti onun tek umudu tek yoldaşıydı artık.

O geceden sonra bambaşka birisi olmuştu o, gözlerindeki masum ifade yok olmuş ve yerini alev alev yanan bir intikam ateşi almıştı. Tenine değen soğuk, bedenini delip geçerek karanlık ruhuna işlemiş ve karşıtların dünyasını oluşturmuştu kendi içinde. Nefreti kor bir ateşken, duygusuzluğu kan donduran soğukluğa ev sahipliği yapıyordu.

Artık sokaklarda geçiyordu günleri, her gün farklı bir yerdeydi ve karnını doyuracak bir parça ekmeğin peşinden koşmaktansa açlıktan ölmeyi tercih edecek kadar da gururluydu sevgiden uzak büyüyen küçük kalbi.

Birkaç günün ardından öylesine girdiği bir hastanenin kantininde çalışmaya başladı ufaklık. Yavaştan kendi parasını kazanmaya başladıktan sonra da bir düzen oluşturmuştu hayatında. Gündüzleri hastanedeki kantinde çalışıyor geceleri de durmaksızın ilk aylığıyla aldığı kitaplarla açığını kapatmaya çalışıyordu. Azimli ve hırslıydı. Nefreti ise en büyük yardımcısıydı onun.

Bir yılını böyle geçirdi çocuk ve o yılın sonunda geride kaldığı birçok şeyi tamamlamıştı. Kantinde yanında çalıştığı amcanın ona sahip çıkmasıyla da yakınlardaki bir devlet okuluna aldırdı kaydını ve yeni bir hayata başladı ufaklık. O adam ise kendi öz babasından daha yakın davranmış çocuğa ve onunla da ha çok ilgilenmişti. Zaten yalnızdı adam, eşini ve çocuğunu birkaç yıl önce acı bir trafik kazasında kaybetmişti. O günden sonra evinde yalnız yaşıyordu ve şimdi bu ufaklık onun yeni arkadaşı olmuştu.

Çalıştı çabaladı küçük, yeri geldi tam takılıp düşecekken son anda toparladı kendini ama yılmadı, nefretinden ve azminden bir gram olsun vazgeçmeyerek sırf intikam için devam etti hayatına. Ve yıllar sonra yolun sonuna geldiğinde elinde bir tıp diploması vardı artık onun. Güzel, başarılı bir genç adam olmuş, adını da çoktan birçok kişiye duyurmuştu. Öz babası yerine koyduğu yaşlı adamı yolun yarısında ölüme teslim etse de o durmadı. Başarılıydı ve iyi bir hayatı en gerçekçi yönünden kazanmıştı.

Her şeyden sonra sıra geçmişin intikamındaydı artık. Yirmi beş yaşındaki bu genç adam sorumsuz bir aile tarafından dünyaya getirilmenin talihsizliğini yaşadığı o yıllara geri dönerken, hissettiği nefretin yangını biraz daha körüklenmiş gibiydi. Gözlerini soğuk bir buğu kaplarken yürümeye başladı geçmişine doğru. Hayallerinin yıkıldığı, geleceğinin karardığı, umutlarının birer birer tükendiği o acımasız sokaklara doğru. Sonra nefretinin yükü ağır geldiğinde ona, koşmaya başladı.
Koşuyordu genç adam, geçmişini geride bırakmak istercesine. Yalanları, yanlışları, hayalleri, umutları… Hepsini bir celsede silip atmak ve elinde kalan tek şeye, nefrete tutunmak istiyordu.

İntikam alarmının çaldığı bu saatlerde yıllardır girmediği bu sokaklar acımasız bir tanınmışlık hissi bırakmıştı zihninde. Yaşadığı her bir anı bir sis misali ruhunu kaplarken nefreti her şeyden üstündü genç adamın ve kendini teslim etmemişti o puslu günlerin ağırlığı karşısında.

Nefes nefese kaldığında kaldırımın köşesinde durdu genç adam. On iki yılını geçirdiği o ev karşısında duruyordu işte. Daha modern bir halde olmasına rağmen temelindeki kasvet hiç değişmemiş gibiydi oysa. Acaba içinde yaşayan insanlar değişmiş miydi? Acıyı, çaresizliği, mutsuzluğu ve karamsarlığı hiç tatmışlar mıydı geçen onca sürede? O günün ertesinde yokluğunu fark etmişler miydi şimdilerin genç adamı ya da o zamanların ufaklığının? Yoksa zaten bir yük olarak gördükleri evlatlarından kurtulmalarına sevinmişler miydi? Bunlar bilinmeyenlerdi ama bilinen bir gerçek varsa o da bu gece genç adamın yıllardır hayalini kurduğu intikamın gerçeğe bürünmüş haliydi.

Önce derin bir nefes aldı genç adam, gözlerine hakim olan boşluğun, ifadesizliğin yerini cayır cayır yanan intikam ateşi alırken. Sonra birkaç adım daha attı eve doğru ve kapıya geldiğinde yavaşça zile bastı. Zilin sesi evin içinde yankılanırken genç adam sabırla beklemeye başladı. Önce birkaç adım sesi duyuldu içeriden ve sonra o yüz belirdi karşısında. Saçlarına tek tük beyazlar düşmüş, yüzü de hafiften kırışmıştı ama gözleri aynıydı hala. Değişmemişti hiç o mavişlere hakim olan ifade.

‘’Siz kimsiniz?’’ diye sordu adam önce. Ama onun da aklında garip bir soru işareti oluşmuştu, kimindi bu tanıdık yüz, kimindi bu koyu yeşil gözler? Genç adam cevap vermedi, bekledi öylece. Sonra bir yüz daha belirdi arkada, kahve saçları beline kadar uzanan, beyaz tenli bir kadın. Yıllar onu kocası kadar eskitememiş, aksine yaşının getirdiği doğal bir güzelliği vardı.

Yeşil gözleri doğrudan genç adamın gözlerinin içine bakarken, aklından sayısız düşünce geçiyordu kadının ve sonunda ‘’Oğlum?’’ diye mırıldandı. Gözleri dolu dolu olmuştu kadının, dokunsalar ağlayacakmış gibi bir ifadeyle duruyordu oğlunun karşısında. Adam eşinin sözleriyle önce kaşlarını çattı ama malum gerçeğin farkına o da vardığında gözleri çoktan fal taşı gibi açılmıştı bile.

İkisi de yaşadıkları şokun etkisinde öylece dikilirken genç adam da karşılarında ifadesizce duruyordu ve ne tuhaftır ki hiçbir özlem, hiçbir sevgi tohumları belirmemişti yüreğinin derinliklerinde.

‘’Oğlum!’’ dedi kadın tekrar. Ama bu sefer daha coşkulu söylemiş, sesi daha net çıkmıştı dudaklarından. Yaşadığı şoku ilk atlatan o olmuştu ve garip bir yüz ifadesiyle oğluna sarılmak için bir hamle yaptı ama genç adam sert bir mizaçla geri itti annesini ve ‘’ Uzak dur!’’ dedi düz bir sesle. Kadın neye uğradığını şaşırmıştı zaten, öylece oğluna bakıyordu.

Genç adam birkaç adım geri doğru yürüyerek kapıdan uzaklaştı ve ‘’Mutlu musunuz?’’ diye sordu kollarını iki yana açarak durgun bir tonda. Babası bir şey söylemek için ağzını açsa da oğlu yeniden konuşmaya başlayınca vazgeçti ve yıllardır görmediği oğlunu dinlemeye başladı buruk bir ifadeyle.

‘’Siz benim hayallerimi, geçmişimi, geleceğimi ellerimden aldınız.’’ diye başladı genç adam söze. Sesindeki tek tını öfkesinin yankısıydı. O kadar duygusuz bir ses dökülmüştü ki dudaklarının arasından, tüyleri diken diken olmuştu karşısındaki ailesinin. ‘’Daha küçücükken bana acıyı, ızdırabı, karanlığı, yalnızlığı ve çaresizliği tattırdınız, şimdi de geçip karşıma hiçbir şey olmamış gibi bana sarılacak mısınız? Gerçekten mi? O kadar yıl geçti üzerinden ve siz bir parça insanlık namına bir şey öğrenemediniz mi? Bu kadar mı duyarsız, bu kadar mı hissizsiniz? ‘’

Genç adamın sesi geceyi bir bıçak misali keserken ailesinin bu sözler karşısında verebilecek bir cevapları yoktu. O zamanlar kaldıramayacakları bir sorumluluğu üstlenirlerken, daha en başından hata yapmışlardı aslında ve şimdi bu hataları bir cam gibi yüzlerine çarpılıp binlerce parçaya ayrılırken genç adamın dehşet veren nefreti en büyük korkuları olmuştu. Oğullarını son görüşlerinden bu yana onca zaman geçmiş olmasına rağmen onu bir kez arayıp sormamaları da ayrı bir hikayeydi zaten. Bir aile ancak bu kadar kusurlu, bu kadar umursamaz, bu kadar kendi zevkine düşkün ve ancak bu kadar sorumsuz olabilirdi.

‘’Oğlum, biz-’’ dedi kadın savunmasız bir ifadeyle ama devam edemeden ‘’Kes sesini.’’ diye bağırdı genç adam sert bir mizaçla. ‘’Siz ne ha, siz ne? Ne anlatacaksın bana, nasıl savunacaksın kendini? Yoksa hayatımı nasıl mahvettiğinizi mi hatırlatacaksın bana? Ama korkma anne, zahmet de etme, ben zaten hiç unutmadım o günleri. Dün gibi aklımda hala, her bir sahnesi, her bir perdesi, en ufak ayrıntısına kadar. Hatırlatılacak biri varsa o da sizsiniz. Nasıl vicdansız olduğunuz hatırlatılmalı size, nasıl bencil olduğunuz, bir sorumluluk aldığınızda sonuçları ölümcül derece de acı içeriyor olsa bile ondan nasıl kaçtığınız hatırlatılmalı. Küçük bir çocuğu, üstelik kendi çocuğunuzu nasıl günlerce evde yalnız bıraktığınızı da mı hatırlatmalı yoksa size, ya da eve sarhoş geldiğinizde vurduğunuz tokatları?’’

Genç adamın nefrete bulanmış kelimeleriyle birlikte buğulanmaya başladı gözleri annesinin. Yaptığı hatanın farkına daha yeni varması dehşet veren bir ayrıntı olsa da şu an için asıl önemli olan bu gecenin nasıl sonlanacağıydı onun için. Oğlunun gözlerindeki kan donduran nefreti görmüştü çünkü.

Adam ise kadının aksine tepkisizdi bu durum karşısında. Kapının eşiğine yaslanmış kollarını da göğsünde birleştirerek yıllardır görmediği oğlunu izliyordu düz bir ifadeyle. Oysa zihninde geçmişin hatıraları canlanıyordu birer birer ve o da anlamıştı aslında hatasını ama bunu kabul edecek yüzü yoktu elbet. Oğlunun bu zehir kusan hali onda tuhaf bir özlem uyandırsa da şu an sığınacağı tek kapı ifadesizlikti belki de. Ve adam da öyle yaptı ifadesizliği kendine mesken bilip, gözlerini bile kırpmadan oğlunun aşina olmadığı, yılların dönüştürdüğü bu genç adam halini izlemeye devam etti.

Bu gece kuralları koyan genç adamdı; öfkenin sahibi, nefretin hükümdarı, vicdansızlığın ve sorumsuzluğun kurbanı olan bu genç adam. Kendine hayatı zindan eden iki kişi de şu an karşısındaydı ve söyleyecek bir söz bulamadıklarından ona bakıyorlardı sessizce. Genç adamın ruhsuz hali gecenin serin havasına işlerken, kelimeleri bir kez daha hayat buldu dudaklarında.

‘’Ben sizin hatanız, belki de en büyük yanlışınızdım değil mi? Aslında bu dünyaya hiç gelmiş olmamam gerekiyordu. Hiç gözlerimi açmamam, hiç nefes almamam. Ben gereksiz bir nesneydim sizin için ve bunun ötesinde geçemezdim asla değil mi?’’ Genç adam sözlerine kısa bir ara verdiğinde geceye derin bir sessizlik hakim olmuştu ve bu sessizlliği bozan genç adamın sesiydi yine.

‘’Yıllarca intikam için hayal kurup durdum ve hep bugünü bekledim zamanının gelmesi için. Bu zamana kadar siz benim canımı çok yaktınız ve şimdi size öyle bir şey yaşatacağım ki sizin bile vicdanınız sızlayacak. Çünkü söyleyeceğiniz şeyleri söyleyemeyecek, duymak istediklerinizi duyamayacaksınız. Sizde bıraktığım anı hayatınız boyunca peşinizden gelecek ve siz daha ölmeden cehennem ızdırabı çekmeye başlayacaksınız. Ve ne kadar uzun yaşarsanız yaşayın, hep tamamlanmamış cümleleriniz olacak. ’’

Genç adam bir bıçak çıkardı sonra cebinden ve kimseye söz hakkı vermeden dayadı boğazına bıçağı. Hiç kimsenin değil de kendi canına kıyacaktı genç adam, kendi hayatına kendisi son verecekti. Çok acı çekmişti ama hızlı yaşamıştı hayatını. Artık bir son vermeliydi mahvolmuş dününe, bugününe ve yarınına, bir anlam koymalıydı ölümüne ve koyacağı bu anlam hiç şüphesiz intikam olacaktı.

Dehşete düşmüş bir ifadeyle bakan annesine ve korku dolu gözlerle onu izleyen babasına, bu iki insana baktı son kez. İçindeki nefretin sahipleriydi onlar ve bu nefret onların vicdanı olacaktı bu geceden sonra. Gözlerini bir an olsun bile kırpmadan doğrudan babasının gözlerinin içine bakarak, hiç tereddütsüz kesti boğazını. Annesinin acı dolu feryadı yıkarken geceyi, babasının gözlerinde yaşlar birikmiş ve sel olup akmıştı artık. Genç adamın kanlar içindeki bedeni yere yığılırken geride bıraktığı ailesi çoktan başına toplanmış, feryada vermişlerdi gecenin ıssız sokaklarını. Ama iş işten geçmişti artık, merak etmedikleri, bir kez olsun arayıp sormadıkları oğulları bu gece burada, çocukluğunu geçirdiği bu evin hemen önünde kıymıştı kendi canına ve intikamını almayı başarmıştı genç adam, çünkü tam da planladığı gibi nefreti ailesinin vicdanı olmuştu o vakitten sonra. Hayatlarının sonuna kadar bu an gözlerinde canlanacak ve her gün yarım kalmış cümlelere ağlayacaklardı…

Herkes hayattan zevk almak istiyordu da var olmanın getirdiği sorumlulukların farkında değildi kimse. Kusursuzluğun ince çizgisi sorumlulukla çizilirken, bu değere sahip çıkabilmekti asıl önemli olan. Çünkü sorumluluklar aslında hayatın yapıtaşlarını oluşturan, yıkıcı olmanın aksine onu ayakta tutabilecek potansiyele sahip parçalardı. Bazen küçük bir ayrıntıyı temsil ediyorlardı, bazen de bir insan evladının yaşama veda etmesini sağlayacak kadar büyük bir fırtınayı.

Oysa çoğu insan ayrıntıları önemsiz görürlerdi ve sorumluluk onlar için önemsiz bir ayrıntıdan ibaretti sadece. Sırf bu yüzden hep sorumluluk almaktan kaçarlardı. Halbuki önemli olan şeyleri önemli kılan bizler değil miydik zaten? Neden insanların canlarına kadar uzanan bu sorumluluğu önemli kılmıyorduk ki? O önemsiz dediğimiz çoğu sorumluluklar, kocaman bir çığa dönüşüyordu önce. Geçtiği yerleri yıkıyor ve harap ediyordu. Umutsuzluğun kapısını çalarken, parçalanmış hayallerin karanlığında kalan küçük bedenlere ev sahipliği yapıyordu oluşan o harabeler ve ardı arkası gelmeyen çığlarla bir daha ayağa kalkacak güç bulamıyordu kimse. Ve sonuç, ölümdü.

SpaceWinter

hikaye,hikaye oku,hikaye okuma,enkaz,ölüm,dehşet,mutsuzluk,hayallerin bitmesi,harabe,intikam,intikam hikayesi,geçöişi öldürmek,ibretlik hikayeler,duygusal hikayeler,

 

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

20 Yorum

  1. Bu ne ya.. İnsan bu kafar nefret dolu olmak için yaratılmamıştır. Evet ebevryni sorumsuz olabilir. Ama karşısına ona sahip çıkan biri çıkmış işte. Hayatını kazıyarak kazanmış işte..
    Hayat heep iniş, heep yokuş değildir.
    Bazı zavallılar yaşamasını bilmezler, ama suçlu başkalarına atarlar..

  2. Gelen sefer kendini başka isimlerle övmeden önce biraz akıllıca öv mesajlar bir birinden bikaç dakika sonra atılmış isimlerde sallama en çok okunan hikayete böyle yorum yok

    1. Hahahahahahahahah ya helal olsun sana ne gusel soylemissin hemi de kadin isimleriynen ovuyo ha sanki uluslararasi alanda vitrine cikacak da nobel alacak. Sen simdiden boyle yaparsan ilerde onunu gormez kapagi acik unutulan petete cukuruna dusersin.

    2. Düşündüğünüzün aksine kendim farklı isimlerle yazmadım yorumları öyle de bir amacım yok, öylesine paylaşılmış bir yazı sadece. Birkaç arkadaşıma okumak isterseniz diye link attım, okuduktan sonra kendi yorumlarını yazmışlar, kaldı ki yorum yazanlar arasında tanımadığım isimler de var Canan Hanım mesela. Beğenilir veya beğenilmez bu kişinin tercihine kalmış ben yine de teşekkür ederim. Lakin sadece paylaşma amacıyla yazılmış yarışma bile olmayan bir yazı için bile ön yargılı olup yazarı suçlamadan bir kez daha düşünmenizi tavsiye ederim.

      1. Sıkma canını işine bak, senin işini okumadım, eskiden okurdum, bir kızcağız vardı, gayet güzel yazıyordu, ancak daha iyi olur umuduyla yapıcı olur umuduyla birkaç eleştiri yaptım, zaten çok da okunmuyordu (fantastik türde yazıyordu o türün okuyucusu bizde azdır) haliyle tek yorum yazanda eleştirel yazınca bıraktı gitti, halbuki güzel yazıyordu. Yorumları kendin yazdın-yazmadın bilmiyorum. Açıkçası yorumları gördüğümde bende aynısını düşündüm, ama anlattığım hikaye nedeniyle “Niye kendi kendine yorum yazıyorsun” demedim. Dediğin belki de doğrudur, eğer tipin yakışıklıysa çevrendeki kızlar hikayeni iltifata boğmuş olabilir. Bizim burada genelde pek iltifat olmaz. Pek yorumda olmaz haliyle bu kadar yorum olunca millet şüphelenmiş. Doğaldır. Ama anlattığımı niye anlattım, şundan milletin lafıyla canın sıkılmasın. Yazmayı seviyorsan yaz. Ama ilgi, iltifat ya da başarı bekleme. Bu ülkede yazarlıktan para kazanan çok nadirdir. Yazarlık heves işidir. Yazmayı seviyorsan yazmaya devam et.

  3. Uzun zamandır böylesine derin anlatımlar içeren bir hikayeye rast gelmemiştim. Her cümle o kadar eşsiz duruyor ki sanki yazar imzasını kelimelerle atmış gibi, akılda kalıcı ve etkileyici. Sıradanlığın dışına çıkılan bir hikâye kaleme alınmış hele ki o son, şaşırtıcı ama bir o kadar da anlamlı. Bu kalemden yazılmış başka hikâyeler hatta romanlar okumak da isterim…

  4. Bu güzel yorumları yazan herkese çok teşekkür ederim. Gerçekten çok mutlu oldum okuduğum cümleler karşısında. Başka hikâyelerde karşılaşmak dileğiyle…

  5. Hikaye okumayı seven bir insan değilimdir ve bu alanda önyargılarım vardır normalde. Bu hikayeye denk geldim boş bir zamanımda. Okumaya başlayınca çok ilgimi çekti ve bırakamadım ,çok beğendim. Umarım daha fazla hikaye yazmaya devam edersin…

  6. Öncelikle emeğinize sağlık, bolca yaşamın içinden gelen belki de bir çok çocuğun cesaret edemediği sessiz çığlıkları olabilecek bir öykü, yalnız büyüyen kalabalık ailelerin kimsesiz çocuklarının kim bilir… Anlatım biçiminiz ve kattığınız duygular oldukça yerinde, betimlemelerinizle de biz okuyucuların zihinlerinde ortak bir imaj oluşturmakta başarılı olduğunuzu söylemek isterim. Yazmaya devam edin edebiyatla kalın…

  7. Okumaya başlayınca duramıyorsunuz, bitince garip bir his bırakan güzel bir öykü.

  8. Gayet başarılı bir çalışma olmuş. Yazı gerek anlam derinliği olsun gerek anlatım olsun dikkat çekmektedir. Okumadan geçmemenizi tavsiye ederim. Yazıyı kaleme alan kişiye tavsiyem ise yazmayı bırakmaması olur.

  9. Başarılı bir çalışma olmuş, elinden tutulursa daha başarılı çalışmalar yazabilecek yeteneğe sahip.

  10. Ara ara farklı hikayeler okurum ve çok zor beğenirim. Bunu gerçekten çok beğendim. Daha fazla hikaye yazman dileğiyle…

  11. Zamanımın olmadığı bir anda denk geldim bu yazıya fakat okumaya başlayınca sayfayı kapatıp gitmek istemedim bir şekilde beni kendine çekti bu yazı… Umarım güzel bir yerlerdedir şuan bu kişi eğer değilse de olmasını dilerim :)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu