Ağlatan Hikayelerİkbal ErdemSizden Gelenler

Gözyaşlarınızı Tutamayacağınız Bir Hikaye; “KIZIM NEREDE ?”

Ağlatan Hikayeler

Sanatlarına adadıkları ömürlerinde çocuk sahibi olmayı hep erteleyen ve bu özlemi hep içlerinde yaşayan değerli kadın sanatçılarımıza saygılarımla…

Gözyaşlarınızı Tutamayacağınız Bir Hikaye; “KIZIM NEREDE ?”

Günümüz…..

Yağmurlu bir gece vakti bahçeli bir evin önünde taksiden elli altmış yaşlarında sarışın mavi gözlü çok bakımlı bir hanımefendi iner. Tam şemsiyesini açmak üzereyken bahçesinden siyah büyük lüks bir makam aracına benzeyen bir araç çıkar. Hanımefendi şemsiyesi biraz yukarı doğru kaldırıp aracın içine doğru bakmaya çalışır. Araçta iki yaşlı bey vardır. Beylerden biri şoförün yanında oturur. Diğeri arkada genç bir kızın yanında. Birbirleri konuşmayan bu kişiler hızla cadde de gider. Taksiden inen hanımefendi şemsiyesini yere atarak aracın arkasından koşmaya başlar. Araçtaki kişiler onu fark edip durmazlar.

Yaşlı hanımefendi

“Hayır, hayır olmaz kızımı alamasın onu sana vermem” diye bağırarak arabanın arkasından koştu koştu koştu. Yaşlı hanım efendi koşmaktan bitap yere yığılır.

 21 yıl önce….

Nesrin’in gözlerinin içi o gece sahnede bir başka gülüyordu. Sanki  bulutların üzerinde  uçuyor gibiydi. Gözlerinin maviliğindeki açık mavi ve beyaz karışımlı şifon elbisesi ile bir o tarafa bir bu tarafa dönüyor sahneyi dolduran her çiçeğe bir arı gibi konup kokluyordu. Sahneyi en çok sarıpapatyalar doldurmuştu. Saçlarının sarılığı ve parlaklığı güneşi bile kıskandırabilirdi. Nesrin otuzlu yaşların başında yıldızı yeni yeni parlayan taze bir astsolisti. Yerinde duramayan neşeli hiçbir derdi kederi olmayan bir genç bayandı.O gece her gece gibi tüm şarkılarını sahnenin en ön masasını donatmış sevdiğine söylüyordu.

Masada oturan kişi Nesrin’in iki yıldır büyük aşk yaşadığı Kenan’dı. Kenan esmer orta boyluydu. Deli dolu yerinde duramayan bir yapısı vardı. Ama insanların onu gördüğünde çekinecek bir tarafı da vardı. Sanki gülerken birden bire bir insanı öldürebilecek gibiydi. Nesrin’i dinlerken nefes almıyordu sanki. O an onu böyle görenler asla bir mafyanın oğlu olduğunu sanmazdı. Zaten ünlü bir mafya oğlu olmak onun tercihi değildi. Her an her şeyi arkadasın da bırakıp sevdiği ile kaçıp gitmeye hazırdı.

Kenan masada oturup Nesrin’i dinlerken masada ona eşlik eden sadık dostu tek koruması Yusuf her zaman ki gibi ayakta pür dikkat etrafı gözetliyordu. Yusuf Kenan’ın bütün sırlarını bilir asıl patronu Kenan’ın amcasına bu sırlar hakkında canını alsalar tek laf etmezdi. Kenan’ın aksine uzun boylu heybetli bir yapısı vardı. Sert bir yüz hattına sahip, o sert yüz hattını sert bakışları ile tamamlayan bir tipi vardı. Sokakların acımasız yüzü ile çok küçük yaşta tanışmış. Yaşadıklarıyla olgunlaşmış hani pişmişti. Bu ilk görüşte görenlerin anlayabileceği kadar bariz belliydi.

Nesrin’in sahnesi bu gecelik sona ermişti ve kulisinden mutluluğunun kahkahaları koridoru inletiyordu. Kulis çiçeklerle doluydu. Yardımcısı üstüne giyinmesine yardım ederken menajeri Hasan ve ünlü bir film yapımcısı odadaydı. Hasan genç yaşta saçlarına ak düşmüş yüzünde çizgiler olan kırk yaşlarına yakın yaşlarda Nesrin sayesinde ünlenmeye başlayan Nesrin’e âşık ama asla aşkını itiraf edebilecek cesareti olmayan bir beydi. Nesrin ile çekmeyi planladıkları yeni film projelerini anlatıyordu yapımcı. Hasan ise konserlerin çokluğu ve yoğunluğundan bahsedip bu yeni film projesini kabul etmemeleri gerektiğini anlatıyordu. Ama Nesrin’in aklı onlarda değildi. Aklı az sonra kapıyı çalıp girecek sevgilisindeydi. Kapı nazik bir şekilde çaldı ve Yusuf kapıdan boynunu uzatıp Nesrin’e müsait olup olmadığını sordu. Nesrin;

”Girin”

Kenan odaya yalnız girdi Yusuf ise her zaman ki gibi kapının önünde bekledi. Kenan içeriye girer girmez içerdekilere çıkmaları için kafası ile işaret etti.

Nesrin’in boyu Kenan’ın göğüs kafesine kadar geliyordu. Ama Nesrinin en sevdiği şeydi başını sevdiğinin göğsüne dayayıp kalp atışını dinlemek. Herkes çıktıktan sonrada zaten en sevdiği şeyi yaptı. Kenan’a sımsıkı sarılıp başını göğsüne yasladı. İkisinin de bir birlerine olan aşkları gözlerinden yüzlerinden ve her hallerinden belli kısa bir süre sarıldılar. Birlerine baktılar ilk kim konuşacak der gibi baktılar baktılar….

Kenan;

“Her zamanki kadar zarif ve her zamanki kadar parlaktın yine bu akşam”

Nesrin huzur bulduğu sevdiğinin kollarından ayrıldı bir iki adım geri gitti ve kısık utangaç bir ses tonuyla.

“Hayır  öyle değil aslında”

Kenan tekrar yanına yanaştı ellerinden tuttu.

Kenan;

“Evet bir başkalık vardı anladım bende şimdi tam bunu söyleyecektim. Neydi senin bu geceki melekleri bile kıskandıracak güzelliğin?”

Nesrin kendi ellerini bir birine birleştirdi parmaklarıyla oynarken.

“Lafı hiç uzatmaya niyetim yok çok heyecanlıyım. Bunu sana nasıl söyleyeceğimi çok düşündüm. Ayna karşısında çok prova yaptım fakat hiç biri şimdi aklımda değil. Ben ve sen artık tam bir aile olabiliriz bana defalarca teklif ettiğin evlenme teklifini kabul ediyorum. Çünkü artık biz yok. Sevgimizin meyvesi var ben hamileyim ve bizim bir bebeğimiz olacak.”

Kenan çok şaşırdı çok mutlu oldu hemen Nesrine sarıldı ve sonra iki eliyle omuzlarından tutarak.

“Hemen gitmeliyim. Amcama hemen söylemeliyim yıldırım nikâhı ile hemen evlenmeliyiz. Seni bembeyaz gelinliklerin içinde görmek için sabırsızlanıyorum”

Nesrin daha dur gitme demeden Koşarak kapıdan çıktı ve gitti. Nesrin arkasından gülerek baktı ve hemen odasına doluşan menajeriyle ve film yapımcısı ile konuşmaya devam etti.

Kenan ilk müjdeyi tabii ki Yusuf’a verdi. Bütün yol boyunca heyecanla baba olacağından mutluluğundan doğacak çocuğu ile yapmayı planladığı hayallerinden bahsetti. Gecenin hayli geç saatleri olmuştu. Kenan evine vardığında evde herkes uyuyordu. Önce bir viski şişesi ve iki bardak aldı ve üst kata çıkan merdivenleri hızlıca çıktı. Amcasının odasının kapısını çaldı ama gir demesini beklemeden içeri daldı. Amcası açılan kapının sesinden hemen uyandı. Kenan amcasının yatağının kenarına oturdu. Amcası da yastığını yatağın başına dayadı ve oda yatağa otururdu.

Kenan’ın amcası da esmer fakat uzun boyluydu. Sert bir adamdı. Çevresindeki insanlar nefesinin esintisinden bile korkardı. Biraz kiloluydu. Fakat Kenan ve amcasının kızı bu dağ gibi adamdan çekinmezdi.

Amca:

“Hayırdır evlat gecenin bu saatinde”

Kenan:

“Hayır amca hayır merak etme’’ dedikten sonra güldü bardaklara viski koydu ve birini amcasına uzattı birinide kendi aldı. Viskiden ilk yudumu Kenan aldı ve amcasına Nesrin ile evleneceği söyledi. Amcası şaşırdı bir yudum viskisinden aldı.

Amca:

“Evlat sen ne dediğinin farkında mısın. Ben Nesrin’i hep bir gönül eğlencen olarak görüyordum. Bu yüzden iki yıldan bu güne kadar ilişkiniz  konusunda hiçbir şey konuşmadım seninle” dedikten sonra viski bardağını komodinin üzerine bıraktı. Sert bir ses tonuna her zaman sahipti amcası. Fakat bu sefer daha fazla yansıyordu. Kenan amcasının sertliğine inat yumuşak ve neşeli bir ses tonuyla.

Kenan:

“Baba oluyorum amca baba” diyerek haykırdı.

Bu sırada Kenan’ın sırtı kapıya dönüktü. Kapıda amcasının kızı Banu onları dinliyordu. Gözleri yaşlanmış sessizce ağlıyordu. Banu kumral zayıf hassas bir yapıya sahip genç bir kızdı. Kenan’da Hasan gibi kırklı yaşların başındaydı. Banu ise yirmili yaşların başındaydı. Babasının yıllar sonra sahip olduğu ve eşini tek evladının doğumunda kaybetmiş bir babanın tüm sevgisi ve şımarıklılığı ile büyümüş bir kızdı. Kıvırcık kahve bal alacalı kısa saçlara pırıl pırıl parlayan ela gözlere sahipti. Babası da bu güne kadar bir dediğini iki kere söyletmemişti. Amcası kızının Kenan’a olan ilgisinin farkında olsa da hep görmezden gelmişti. Amcasının yatağının başı kapıya dönük olduğu için Banu’nun ağladığını gördü ve Banu babası ile kısa bir süre göz göze geldikten sonra odasına gitti. Amcası bir kaşı havada sinirli bir şekilde sabah konuşmayı teklif etti Kenan’a. Kenan odanın sağ tarafında bulunan düğmeye basarak girerken yaktığı lambayı söndürerek odadan mutlu şekilde ayrıldı.

Sabah kahvaltısı yalının büyük salonunda bir o kadar büyük masada hazırdı. Amca her sabah olduğu gibi masanın başındaki yerini almıştı. Kenan masaya oturur oturmaz amcasının sol tarafında oturan Banu ile göz göze geldi. Banu’nun mutsuzluğu yüzüne vurmuş. Tüm gece ağlamaktan şişmiş gözlerini makyajı bile kapatamamıştı. Kenan Banu’ya hafif gülerek göz kırptı sorun ne der gibi işaret çaktı. Aynı sırada amcası söze başladı.

Amca:

“Bu evliliğe karşı çıkacağımı bilmiyor musun? Yoksa tahmin mi etmedin”

Amca:

“Bak bu imparatorluğu biz boşuna kurmadık. Biz bu yola çıktık ve en büyük kaybı babanla yaşadık. Daha hasımlarımız peşimizi bırakmış değil sen yâda ben ne zaman bir kör kurşunla öleceğimiz belli değil. Bak Banu’ya onu bile yılda bir kaç gün görüyorum. Onu korumak için hep ona hasret duya duya Avrupalarda okutuyorum neden neden?”

Amcası sözlerine devam etmekteyken Kenan kelimeleri amcasının ağzına tıkarcasına araya girdi sağ elini yumruk yaparak masaya vurdu ve masadan ayağa kalktı.

Kenan:

“Ben yada Banu sizden bu imparatorluğu hiç istemedik, ne böyle bir hayatı nede kanlı paranızı ben evlenmeye gidiyorum” dedi ve kapıya yöneldi.

 Amcası arkasından bağırdı

“Bu imparatorluk olmasa Nesrin yüzüne bakar mı sanıyorsun?”

Bu sırada Nesrin evinde uyuyordu kapı çalındı hem de çok sert yatağından gümbürtü ile uyandı. Üst kattaki yatak odasından korkak adımlarla indi ve kapıyı açtı. Evinde yardımcısı vardı. Fakat Kenan gece yatılı bir yardımcı istemiyordu. Onun için bu sırada evde Nesrin’den başka kimse yoktu. Dört adam eve daldı ve Nesrin’i kollarından tutarak arabaya götürdüler. Zaten ufak tefek minyondu o koca adamlara karşı ne yapabilirdi ki?

Nesrin:

“Nereye gidiyoruz? Kimin adamlarısınız siz?” diye bağıra bağıra arabaya bindi.

Adamlar hiç bir şeye cevap vermediler. Bir süre gittikten sonra bahçeli bir evin kapısının önünde durdular. Bahçe içinde iki katlı küçük bir evdi. Bahçe kapısının giriş tarafının sağ tarafında Kadın Doğum Doktoru Murat Kerimoğlu muayenehane yazıyordu. Bahçede küçük bir de müştemilatta benzeyen kulübe vardı. Nesrin bahçe kapısının önüne geldiklerinde tabelayı okuduğunda başına gelecekleri anlamıştı. Feryadı daha da yükseldi. Muayenehanenin kapısını elli yaşların ortasında kısa boylu doğuştan kızıl saçlı hafif kilolu bir bayan açtı. Nesrin’i adamların zorlaması ile girdi. Nesrin doktoru görünce beydi görünce yere yığıldı ve doktorun ayaklarına kapandı yalvardı yakardı ona evladına kıymamaları için göz yaşı döktü. Doktor kırk, kırk beş yaşlarında uzun boylu esmer bir adamdı. İçerisi loştu. Evin panjurlarından gelen güneş ışığı süzülerek giriyor bu sebepten doktorun yüzü tam net görünmüyordu. Üzerinde beyaz önlüğü ve gözlükleri sadece çok net akılda kalabilecek bir ortam vardı. Doktor odaların birinden çıkan bir erkekten bir şırınga aldı ve şırıngayı adamların sıkı sıkı tuttuğu  Nesrin’in koluna batırdı… Bu sıra onu getiren adamlar bu olaydan Kenan’a asla bahsetmemesini, bebeğini düşürdüğünü söylemesini yoksa sonuçlarının daha ağır olacağını ve Kenan’ın canının onların elinde olduğunu söylediler. Bu sırada Nesrin ona yapılan ilacın etkisiyle kendinden geçti.

Kendine geldiğinde kürtaj masasında uyandı. Etraf çok pisti. Kanlı pamuklar, bir sürü alet ve edevat hepsi kanlıydı. Ağlamaya başladı. Zar zor kolundaki serumu çıkardı ayağa kalktı. Üzerinde sabah çıkarmaya bile fırsat bulamadığı su yeşili saten geceliği vardı. Hemen kürtaj masasının yanında bulunan askıdan sabahlığını aldı. Bu sıra gözü duvardaki takvime ilişti. Takvimde 5 Mayıs ….. yazıyordu. Neden neden diye ağlayarak giydi. Etrafta hiç kimse ama hiç kimse yoktu. Duvarlara tutuna tutuna dış kapıya ulaştı kapı zaten aralıktı. O aralığı hafifçe biraz daha açtı. Eski dökme demir kapı o kadar ağırdı ki gücü sadece aralamaya yetmişti. Aylardan Nisan olduğu için yüzene çarpan güneşe hafif rüzgâr eşlik ediyordu. Ana yolun sadece bir sokak arkasındaydı. Yine ağlayarak zar zor yürüdü ve bir taksiye binerek evine gitti. Kapıyı hizmetçisi açtı. Ona evden çıkmasını ve o onu arayana kadar bir daha gelmemesini istedi. Çıkmadan bütün kalın perdeleri kapatmasını ve telefonu fişten çıkarmasını istedi. Bu sırada hizmetçisi bir sürü sorular soruyordu. Hizmetçinin sesi kulağında uğulduyordu. Öğlece yatağına yattı ve uykuya daldı.

Aynı anlarda Kenan belediye binasına gitti ve nikâh için gerekli evrakları öğrendi. Sonra Nesrin’e güzel bir gelinlik aldı ve onun evine doğru gitti. Yolda bir çiçekçi dükkânında durdu bir demet sarıpapatya aldı. Arabanın şoför koltuğunda Yusuf da vardı. Kenan’ın arabaya bineceği sırada etraflarını üç dört araba sardı eli silahlı adamlar ateş etmeye başladı. Kenan ve Yusuf beylik silahları ile ateşe cevap verdiler. Bu sırada Yusuf sol omzundan kalbine yakın bir yerden yaralandı. Kenan’ın mermisi bitti ve Yusuf’un yanına yere çöktü. Bu sırada üç dört araba daha geldi. Bu Kenan’ın ve amcasının adamlarıydı. Çetin bir çatışma sonunda birisi gelip Kenan’ı bulunduğu yerden aldı ve bir araca doğru onu yönlendirdi. Kenan Yusuf’a baktı onunda konuna bir başka adam girip yardım ederek Kenan’dan ayrı bir arabaya götürdüler. İki dost bir birlerine baktılar. Yusuf Kenan’a onu bırakıp gitmesini söyledi. Kenan ve araçta bulunan birkaç adam amcasının bulunduğu yere özel bir hava alanına gittiler. Uçakta amcası ve Banu onu bekliyordu. Amcası ona hasımlarının saldırdığını canlarının tehlikede olduğunu söyledi. Ve hemen kaçmaları gerektiğini söyledi. Ayrıca ölen adamlar olduğunu ve Kenan’ın ruhsatlı silahı ile öldükleri için polisin onu tutuklayıp hapse atacaklarını hapiste can güvenliğini sağlayamaya bileceğini söyledi. Kenan Nesrin’i görmesi gerektiğini söylese de amcası onu dinlemedi. Kenan uçağın çıkış kapısına doğru yöneldiğinde bir adam onu eterle bayılttı.

Nesrin günlerce kapalı perdeler ardında uyudu. Ara sıra gözlerini açıyor ağlamaktan bitap düşerek tekrar uykuya dalıyordu. Bir ara kapı çaldı gelen menajeri Hasan’dı. Kapı açılmayınca bahçenin etrafında dolaştı seslendi fakat kimse cevap vermeyince Nesrin’in veya başka birinin evde olmadığını düşünüp oradan ayrıldı. Bütün gazino programları iptal oldu biletler daha sonraki bir tarihe ertelendi. Nesrin’e kimse ulaşamıyordu. Nesrin bir ara gözlerini açtığında bir kâğıt kalem aldı iki sayfa bir şeyler yazdı. Kâğıdın bir sayfasını makyaj masasında duran Kenan’ın ona ilk hediyesi olan müzik kutunun içine koydu. Sonra diğer sayfayı bir zarfa koydu. Üstüne menajerinin adını soyadını ve adresini yazdıktan sonra üzerine giriş kapısının oradaki etajerin çekmemesinden çıkarttığı pulları yapıştırıp posta kutusuna bir gece yarısı bıraktı. Sabahın ilk ışıkları ile araladığı perdenin arkasından posta kutusuna baktı. Bir süre sonra postacı geldi posta kutusuna hayranlarından gelen bir sürü mektubu bırakıp posta kutusundaki pullu zarfı aldı. Nesrin hemen menajeri Hasanı aradı. Menajeri nerelerde olduğunu onu çok merak ettiğini söyledi ona veryansın ediyordu… Nesrin bunların hiç birisine cevap vermedi. Sadece susmasını ve onu dinlemesini söyledi.

Nesrin:

“Hasan şimdi beni iyi dinle. Sana bir mektup yolladım. O mektubu iyi sakla ve sakın sakın açma. Sadece ileride bir gün bana bir şey olduğunda bir yasal yolla aç. Ama lütfen bu mektup hakkında hiçbir kimseye bir şey söyleme. Bir daha bu konu hakkında da katiyen konuşmayalım” dedi ve Hasan daha ne nasıl derken telefonu kapattı.

Birkaç hafta sonra Nesrin kendini bedenen toplamış fakat ruhen ölmüş bir şekildeydi. Evinin kapısını açtığında birikmiş gazeteleri aldı. Şöyle bir göz gezdirdi. Sonunda Kenan’ın baskına uğradığı ve yurt dışına kaçtığı haberlerini gördü. Tüm haberlerde failin Kenan olduğu ayan beyan yazıyordu. Bütün gazeteler o olayı manşetten yazmıştı. Ünlü mafya ailesinin yurt dışına kaçmış olabileceğinden ve Nesrin’in iptal olan gazino ve konserlerinin sebebinin birlikte kaçmış olabileceklerinden de bahsediyordu. Fakat hangi ülkede olabilecekleri hakkında bilgi yoktu.

Ve sonunda Nesrin gazinoya sahnelerine geri döndü. Bütün içindeki hüznü şarkılarına yansımış tüm bilinen hüzünlü şarkıları söylüyordu. Kenan’ın çatışma ve yurt dışına kaçmasının ardından basının Nesrin’e karşı ilgisi çoğalmış hayranları ve tanınırlığı bir hayli artmıştı. Nesrin sadece ev ve gazino arası gelip gidiyor hiçbir şekilde başka amaçla dışarıda bulunmuyordu. Gazeteciler onu evden ve gazino çıkışlarında yakalıyor Kenan ve kendi hakkında sorular soruyorlardı. Tüm soruları cevap vermeden aracına binen Nesrin’in yanında sürekli menajeri Hasan vardı. Hasan bile bu konularda soru sormuyor daha doğrusu Kenan’ın gitmesi yararına olsa da yinede hislerini saklıyordu. Aradan bir iki ay geçmemişti ki Nesrin’in midesi bulanmaya kendini çok halsiz hissetmeye başladı. Menajeri son zamanlarda başına gelen olaylardan dolayı yemek yemediği ve çok alkol tükettiği için tüm bunların yaşandığını düşünerek Nesrin’i kendisini toparlaması için defalarca nazikçe konuşarak onu uyardı. Bir gün gazinodan eve döndüğünde evde içki kalmadığı için kendi aracıyla dışarı çıktı.Zaten alkollüydü sarhoş bir şekilde direksiyona geçti. Birkaç sokak sonra uykusu geldi bir saniyeliğine gözlerini kapattı. Bu sırada küçük bir kaza geçirdi. Başını direksiyona çarpıp bayıldı. Gözünü hastanede yarı açarken doktorun ona gözünüz aydın Nesrin hanım hamilesiniz dediğini duydu. Fakat yine uykuya daldı. Kendine geldiğinde yanında menajeri Hasan vardı. Neyse ki kazdan basının haberinin olmadığını söyledi. Yeni bir skandal olsa çok kötü olurdu gibisinden laflar etti. Nesrin giyinmiş taburcu olmaya hazırdı. Kafasında sargı aklında hayal meyal doktorun söylediği sözler vardı. Menajeri onu evine bıraktı. Nesrin Hasan’a hemen uyuyacağını söyledi eve bile davet etmedi.ve Hasa’ın arabasından indi. Hasan biraz şaşkın hafif kızgın ve ne olduğunu anlamamış bir şekilde aracı ile uzaklaştı.

Nesrin Hasan’ın aracı gözden uzaklaşır uzaklaşmaz bir taksi durdurdu. O kürtajı yapan doktorun muayenehane soluğu aldı. Etraf yine sessizdi. Kimse yoktu belliydi fakat o kapıyı çalmaya kalktığında kapıda mühür gördü. Sağ elini karnının üzerine koydu. Yine o kötü gün yarı baygın iken ki sözler kulağında çınlıyordu. Etrafa bakındı müştemilatı gördü. Kapıyı çaldı. Kapıyı o gün onlara kapıyı açan yaşlı bayan korkarak açtı. Nesrin’i kapıda görünce korkusu daha da arttı. Nesrin içeri girmek istedi. Kadın kapıyı sonuna kadar açtı ona yol vererek bir odayı gösterdi. Nesrin küçük evin koridorunda yürürken evin bir oda bir salon ve mutfaktan ibaret olduğunu gördü. Ev temiz az ve eski eşyalarla döşenmişti. Arka tarafa bakan odaya girdiğinde orta boylu otuzlu yaşlarda genç bir bey divanda oturuyordu. Bu bey o gün doktora şırıngayı uzatan kişiydi. Fakat bunu Nesrin hatırlamıyordu. Yaşlı kadın hala odanın kapısında Nesrin odanın tam ortasında duruyordu. Genç bey elindeki televizyon kumandası ile televizyonu kapattı. Ayağa kalktı kumandayı divanın üzerine attı.

Genç adam:

“Neden geldiniz ?”

Nesrin o gün olanları dinlemek istediğini söyledi. Kimin bunu onu yaptığını neden uyandığında yanında kimse yoktu neler oldu, neden kapı mühürlü gibi birçok soruyu art arda sıraladı. Genç adam odada divanın yanında bulunan tekli koltuğu işaret etti. Yaşlı bayan ise kapının girişindeki masanın yanına bunan sandalyeye oturdu. Genç adamda divana.Nesrin birkaç saniye ayakta durduktan sonra tekli koltuğa oturdu.

Genç adam sesi ürkek bir şekilde söze başladı. Onu o gün onu getiren adamları da göndereni tanımadıklarını söyledi. Tek bildikleri doktora sabaha karşı bir telefon geldiğini ve gelen adamların çok yüklü bir para bırakarak gittikleriydi. Başka bir şey bilmediklerini söyledi. Nesrin uyandığında neden kimsenin olmadığını sordu. Bu sırada yaşlı kadın aya kalktı mutfağa gitti. Genç adam o gün iki kişinin kürtaj için geldiğini iki kişinde kürtaj olduğundan bahsetti. Tam o sırada onu getirdiklerini ve masadaki son kişiyi apar topar kaldırdıklarını kendisin baygın bir şekilde masaya yatırdıklarını söyledi. Sonra yaşlı bayanın annesi olduğundan ve ebe olduğundan bahsetti. Bu sırada yaşlı kadın bir fincan kahve ve su ile geri gelip Nesrin’in yanında bulunan sehpaya tepsiyi bıraktı. Sonra yine yerine oturdu.

Ebe kadın:

“O gün mahşer günüydü sanki değil mi Ali” diyerek ağlamaya başladı ve oğluna seslendi. Kadının oğlu sanki adının anılmasından mutlu olmamıştı. Annesine neden ismimi söyledin der gibi baktı.

Ali:

“O gün iki kürtaj oldu. Biz sizi apar topar masaya yatırdık. Doktor bey’e odayı temizleyeyim mi diye sordum. Bana Diğer hasta ile ilgilenen annemi çağırmamı ve odaya girmememi söyledi. Tam kapıdan çıkıp annemin yanına yan odaya geçecektim kapı çaldı. Açtığımda polisler hemen içeri daldı bana doktor beyi sordu. Daha ben cevap vermeden birkaç polis odalara daldı. Annem ve son kalan hasta bayanı yakaladılar. Diğer kadın daha önce gitmişti. Doktor bey sizin bulunduğunuz odadan “Ne bu gürültü” diyerek çıktı. Komiser ona kürtajın yasal olarak yasak olduğunu, yasa dışı kürtaj yaptığını tespit ettikleri için karakola gideceklerini söyledi. Onunla beni de tutukladılar. Doktor beye, “başka hasta var mı?” diye sordular. Doktor bey, “yok” dedi. Çıktığı yani sizin bulunduğunuz odaya girmediler. Onun için o gün siz tutuklanmadınız. Biz sigortasız olduğumuz için suçumuz ispatlanamadı serbest kaldık. Doktor bey hapis cezası aldı. Bu yüzden gözünüzü açtığınızda kimse yoktu” dedi Nesrin Ali’nin sözünü hiç kesmedi bir dakika kadar sessizlik oldu. Sonra Nesrin heyecanlı meraklı bir ses tonuyla ebe yaşlı kadına döndü.

Nesrin:

“Peki ben o gün kürtaj oldum değil mi?”

Yaşlı ebe kadın Nesrin’e cevap vermeden önce sağ eliyle gözyaşlarını sildi.

Yaşlı Ebe kadın:

“Bilmiyorum. Ben yan odada diğer hasta ile ilgileniyordum. Doktor bey yanınıza yalnız girdi. Dedim ya o gün mahşer günü gibiydi. Bazen gece rüyalarım da görüyorum o günü sizin gelişinizi polisleri.”

Nesrin hızlı bir şekilde ayağa kalktı dış kapıya yöneldi kahvesine hiç dokunmadı. Arkasından yaşlı ebe kadın çıktı odadan, Nesrin’e kapıya kadar eşlik etti. Nesrin tam çıkmak üzereyken yaşlı ebe kadın’a döndü ve…

Nesrin:

“Sizin isminiz ne” diye sordu

Yaşlı ebe kadın:

“Neden merak ettiniz”

Nesrin:

“Bebeğimin katilinin adını bilerek beddua etmek isterim’’

Yaşlı ebe kadın yutkundu başını öne eğdi cevap vermedi. Nesrin bahçe kapısını açmak üzereyken yaşlı ebe seslendi.

Yaşlı ebe kadın:

“Adile benim ismim Adile”

Nesrin hemen evine döndü. Menajeri Hasan’ı terzisini ve evdeki ve işteki yardımcını çağırdı. Menajeri Hasan’a 4-5 ay sonraya olan bütün planları iptal etmesini söyledi. Terzisine ona geniş elbiseler dikmesini söyledi. Sahne elbiselerinin bol olmasını isteyince herkes menajeri yardımcısı terzisi neden diye sordu. Hamile olduğunu söylemedi söyleyemezdi korktu. Kilo aldığını ve şu anda Avrupa’da bol kıyafetlerin moda olduğunu söyledi.4-5 ay sonrada biraz dinlenmek istediğini 5-6ay çalışmayacağını, dinlenmek istediğini 16 yaşından buyana sürekli çalıştığını Avrupa’yı dünyayı gezmek istediğinden bahsetti. Her kese inandırdı her anlattığına. Planlar ona göre yapıldı ve kalan o 6-7 ay boyunca hamileliğini sakladı.

Artık karnı burnundaydı geniş kıyafetleri karnını gizlemiyordu. Sahne ve filim çalışmalarına ara vermişti. Tatile çıkacağı bahanesiyle yardımcısını izne çıkarmıştı. Herkes onu ülke dışında biliyordu. Gazeteler ondan Avrupa ve Dünya turuna çıktı diye bahsediyordu. Hatta bazı gazeteler iki aşığın yurt dışında gizli buluşmuş olabileceğinden bile bahsediyordu.

Artık hamileliğinin son günlerine gelmişti. Kar yağıyordu. Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Ağrı ve sancı ile uyandı. Zorla da olsa arabasına bindi. Doktorun muayenehanesine gitti müştemilatın kapısını yumrukladı. Kapıyı Adile ve oğlu Ali açtı. Yardım istedi. Çok ağrısı vardı. Doğurmak üzere olduğunu söyledi anne oğul birbirlerine hayretle baktı. Nesrin’e gitmesini söylediler. Onlara yalvardı kimse bilmesin yoksa bebeğimi de beni de öldürürler dedi. Anne oğul onu yatağa yatırdı feryadı ortalığı yakıyordu.

Anne oğul odanın kapısında tartışmaya başladılar annesi hayır hayır yapamam diyordu. Oğlu ise hayır yapacağız, mecburuz hiç paramız yok doktor hapiste burada saklanıyoruz. Diye konuşmalarını duydu Nesrin sonra bir sürede daha tartıştılar. Nesrin onları ağrısından duymadı. Nesrin seslendi söz dedi bebeğimle sizde yaşlanacaksınız. Sizi kimsenin bilmediği bir evim var oraya yerleştiririm evi üzerinize yaparım asla aç açık bırakmam. Bebeğimi gizlice büyütürüz. Adile ağlıyordu, oğlunu kapının önünde bırakarak odaya girdi.

Sabah olduğunda Nesrin’in kucağında bir kız çocuğu vardı. Hep beraber Nesrin’in arabasına bindiler. Arabayı Ali kullanıyordu. Nesrin bebeği ve Adile arkaya oturdu. Hep beraber Nesrin’in evine çok yakın hatta evinin bahçesinden gizli bir geçit ile geçilen bir eve gel-diler. Nesrin kapının önünde duran saksının altından anahtarı aldı. Bebek ağlıyordu ve Nesrin’in kucağındaydı. Bu yüzden nesrin anahtarı Ali’ye uzattı. Ali annesine baktı annesi kafasını sağa sola salladı. Ali kapıyı açıp içeri girdiklerinde Nesrin bebeği doyurmak için emzirmek istedi. Ali bu sıra mutfaktaydı. Bebek susmadı çünkü Nesrin’in sütü yoktu. Nesrin ağlamaya başladı Aile’de ağladı.

Adile:

“Ver bebeği bana, ben onu doyururum. Sen biraz uyu”

Nesrin Adile’ye bebeği vermek istemezdi sanki hala ona güven duymuyordu. Adile Nesrin güven bana der gibi tatlı bir tebessüm ile eğildi ve bebeği kucağına aldı. Mutfakta bebeği doyurdu. Bebeğin ağlama sesinin kesildiğini duyan Nesrin salondaki üçlü koltuğa uzandı ve öyle uyudu. Ali onun üzerini örttü..

Nesrin uyandığında bebek hemen baş uçundaki tekli koltukta uyuyordu. Adile ve Ali ise birer koltukta uyuyordu. Nesrin’in uyandığını hissedip uyanan ilk Ali oldu. Zaten çok huzursuz kuş uykusundaydı. Nesrin Ali’ye evin kendisine ait olduğunu Kenan ile burada buluştuklarını gazetecilerin onları takip etmemesi için sürekli gizli geçidi kullandıklarından bahsetti. Bu sıra Adile uyandı. Nesrin anlatmaya devam etti. Önce bu evi aldığını sonra öndeki evi yapınca bu evi yıkmadığından bahsetti. Onları burada kimsenin göremeyeceğinden mahremiyetlerinin korunacağından en önemlisi de bebeği saklayabilecekleri en iyi yer olduğundan gazetecilerin asla onları takip edemeyeceğinden falan. Sonra bebeği Adile’ye bırakıp Ali ile alışverişe gittiler. Bebek için beşik, kıyafet, oyuncak ile Nesrin’in arabası tıka basa dolu geri döndüler. Tüm eşyaları arka ara çıkmaz sokaktan eve taşıdılar.

Tüm zamanını bebeğiyle bir odada geçiriyor o ince sesi ile ona ninniler söylüyor, altını temizliyor, banyo yaptırıyor, onunla uyuyordu. Tüm bunları yalnız yapıyor. Adile sadece bebeği doyurmak için ondan alıyordu. Adile Nesrin’i böyle gördükçe ağlıyordu. Ama Ali onu ağlarken hep o ortamdan uzaklaştırdı. Tüm alışverişi Ali yapıyordu. Ama zaman su gibi geçiyordu.

Aradan 5-6 ay zaman geçti. Nesrin gizli evin kapısını açtığında bir mektup buldu. Mektubu Kenan göndermişti. Onu ne kadar özlediğinden fakat gelemediğinden Yusuf’un çatışmada ağır yaralandığı için ona geç ulaştığından fakat artık Yusuf’un onu sürekli gözetlediğinden cevap vermek istediğinde ona yazacağı mektubu posta kutusuna bırakmasını Yusuf’un mektubu ona ileteceğini sürekli yer değiştirdikleri için bir adresinin olmadığından bahsetti. Ayrıca bebeklerini de merak ettiğini fakat bu konuda hiçbir bilgi alamadığını ve ona mutlaka bebeklerinin fotoğrafını göndermesini istedi ve bir gün mutlaka tekrar kavuşacaklarını yazdı. Nesrin hemen cevap yazdı. Bebeğini düşürdüğünü artık Kenan’la bir gelecek görmediğini kendisine bir daha yazmamasını ve Yusuf’a kendisini takip ettirmemesini istedi. Kenan bebeklerini kaybettiğini okuyunca üzüntüden yıkıldı.

Günler günleri aylar ayları yıllar yılları kovaladı. Kenan bu sürede Nesrin’e defalarca yazsa da Nesrin bir daha ona asla cevap yazmadı. Ama Yusuf hep posta kutusunu kontrol etti ve Nesrin’i bir gölge gibi takip etti. Kenan amcası ile sürekli tartışma içindeydi. Sürekli ülkeye dönüp Nesrin’i görmek istediğinden gerekirse hapiste ama onun yakınında olmayı istediğinden bahsediyordu. Banu ise hep aralarında kalıyor Kenan’ı sürekli yumuşatmaya çalışıyor fakat asıl amacı olan Kenan’ı kendisine âşık etmeyi bir türlü başaramıyordu.

Nesrin’in bebeği artık büyümüş okul çağına gelmişti. Onu gören annesinin bir kopyası olduğunu hemen fark ederdi. Gök mavisi gözleri narin zarif yüzü ve tavırları vardı. Tane tene ve ağır koşuyordu. Nesrin ona Melek adını vermişti. Ama onu hep sarıpapatyam diye severdi adını çok az söylerdi. Çünkü Kenan ona hep böyle hitap ederdi (sarıpapatyam). Bir nüfusu bile yoktu. Ali ile okul meselesini konuştu. Ali tanıdıkları bir öğretmenin olduğunu Nesrin’in kızına iyi bir eğitim verebileceğini gizlice her gün gelip onunla ilgilenmesini sağlayacağından bahsetti. Fakat öğretmenle asla karşılaşmamasının onların güvenliği için olacağını söyledi. Nesrin onayladı. Nesrin gazino ve film çekimlerinden kalan tüm zamanlarında kızıylaydı. Onunla ders çalışıyor, yemekler, kekler, hamur işleri yapıyor, şarkılar söyleyip oyunlar oynuyordu. Ayrıca Nesrin ona Kenan ve Yusuf’un resimlerini gösteriyor. Meleğin babasını tanımasını da istiyordu.

Bir gün Melek ona neden yalnız bu evde yaşadıklarını babasının kim olduğunu, onu görmeye neden gelmediğini sordu. Nesrin Kızına masallardaki canavarlardan bahsetti. Ve babasının ve Melek’in bu canavardan saklandıklarını söyledi. Babası yanlarına gelirse canavarın babasını takip ederek kendilerine zarar vermesinden korktuğu için babasının onları görmeye gelmediğini anlattı.

Nesrin:

“Ben onların geldiklerini görmek için çalışıyorum size haber vermek için…”

Melek’in o mavi gözleri birden daha da parladı. Çocuk hayal dünyası ile şaşkınlıkla…

Melek:

“Nasıl yani kocaman kocaman canavarlar mı? Anne ben çok korkarım. Sen bak git çalış, söyle onlara gelmesinler sakın. Babama da söyle saklansın. Ben hiç aramam onu sende görme. Sen koru bizi” dedi ve Nesrin’in boynuna sıkı sıkı sarıldı. Nesrin kızına tembih etti. Bir gün canavarlar gelirse kimseye babasının ve annesinin kim olduğunu kimseye söylememesini istedi.

Nesrin:

“Aramızda bir şifre olsun” dedi. Küçük kızın bu aralarında şifreleşmeler çok hoşuna gitti. O küçücük dünyası dört duvar arası ona büyük bir kale, bahçe ise ülke toprakları gibi geldi. Kendisini annesinin ona okuduğu o masallardaki prenses gibi hissetti. Nesrin biraz düşündü düşündü. Sonra kızına şöyle dedi.

Nesrin:

“Eğer bir gün sana hava yağmurlu sarıpapatyayı içeri al dersem canavarlar bizi bulmuştur saklanman lazım demektir. Sadece büyüdüğünde sana vereceğim adrese gideceksin. Ne olursa olsun oradan ben sana ulaşıncaya kadar çıkmayacaksın. Kimseye benim ve Kenan’ın kızı olduğunu söylemeyeceksin. Ama ne zaman sana bir şekilde ulaşıp dersem ki sarıpapatyaları güneşe çıkar o zaman tehlike geçmiş demektedir.Tamam mı?”

Bu şifreleşme Melek’in aklına kazandı. Bu şifreyi asla unutmadı çünkü sık sık tekrarladılar.

Yıllar hızla akıp böyle geçip giderken Nesrin repliklerini unutmaya, şarkıları söylerken notaları karıştırmaya başladı. Ve baş ağrıları vardı. Bunları hep yorgunluğa bağlıyordu. Çünkü kızına iyi bir gelecek için çok çalışıyordu. Bir gün gazinoda müzik provası yaparken küçük bir baygınlık geçirdi. Ne kadar iyiyim dese de menajeri Hasan onu götürdü. Doktor bey Nesrin’e tedbir amaçlı diyerek bir sürü test yaptı. Onunla sonuçlar hakkında yalnız konuştu. Doktorla yalnız konuşmayı Nesrin istedi. Bu sırada menajeri Hasan koridorda onu bekliyordu. Nesrin odadan çıktığında ağladığı gözlerinden belliydi. Fakat Hasan’a o her zaman ki tatlı ve içten gülüşüyle;

Nesrin:

“Yorgunluktanmış vitamin falan yazdı” dedi. Fakat Hasan yıllardır Nesrin’i o kadar iyi tanıyordu ki bir tuhaflık sezdi. Ona neden ağladığını sordu. Nesrin, doktor’un dinlemesi gerektiğini artık yaşının biraz ilerlemiş olduğunu söyledi. Hasan doktoru haklı buldu ama Nesrin, “ben yıllardır çalışıyorum. Beni hayranlarımın alkışı dinlendirir,” dese de Hasan Nesrin’i arabasına bindirip uğurladıktan sonra doktorla konuşmaya gitti. Fakat Doktor Hasan’a Nesrin hastalığı hakkında hasta doktor mahremiyeti var diye bir bilgi vermedi.

Nesrin’in kızı artık onbeş yaşlarına geldi. Genelde kapalı kapılar ardında yine sadece ikisi vakit geçiriyorlardı. Küçük küçük tartışmalar başlamıştı. Adile kadın hep kapının önünde kavgalarını dinliyor hep Nesrin’in sesini duyuyor ve Nesrin’in sesini duydukça ağlıyordu. Melek büyüdükçe hırçındı. Nesrin’e sürekli babasını soruyordu. Neden hiç arkadaşının olmadığını, en önemlisi neden hep bir odanın içinde yaşadığını tek gezebildiği yerin bahçe olduğunu sordu. Kendisini akvaryumdaki bir balık gibi hissettiğinden bahsetti. Nesrin ona sürekli küçükten beri anlattığı hikayeyi anlattı. Ama Melek isyandaydı. Artık küçük hikâyelere kanan kız karşısında yoktu. En son kavgalarında odadan bir cam kırılma sesi geldi. Odaya Adile ve oğlu koşarak geldi. Kapıyı açtıklarında Melek hışımla dışarı çıktı. Masanın üzerindeki vazo yerde kırılmıştı. Nesrin masaya bir eliyle dayanmış ağlıyordu. Ali’ye ona yardım etmesini söyledi. Ali ona az sonra gitmesi gereken dört günlük turneye gitmesini söyledi. Ona döndüğünde her şeyi halledeceğinden söz edip ona güvenmesini istedi. Nesrin diğer evin kapısında arabada onu bekleyen Hasan’a gizli geçitten koşarak geçerek gitti. İlaçları masanın üzerinde kalmıştı. Gittiği yerden hemen Ali’yi aradı. Ali ona her şeyin yolunda olduğundan Melek’in hırsının geçtiğinden şimdi Adile kadınla yemek yaparak oyalandıklarından bahsetti.

Günümüz…..

Melek 20’li yaşlara gelmiş artık onu evde tutamaz olmuşlardı. Yine Nesrin ile yalnız odalarında kavga etmişler bu sefer Melek Nesrin’in arabasını anahtarını da alarak evden çıktık. Arabanın acı basılan gaz sesi arkadaki gizli evden bile duyuluyordu. Nesrin bu sefer Ali odaya girdiklerinde yarı baygındı. Adile ve Ali onu yatağına yatırdı.

Sabaha karşı Nesrin gözünü açtığında ilk işi kızı Melek’i sormak oldu. Adile kadın henüz gelmediğini Ali’nin onu aramaya gittiği söyledi. Bu sırada Ali Nesrin’in ilaçlarını mutfakta lavaboya boşaltıyordu. Nesrin yine uykuya daldı. Adile kadın mutfağa geldi ve Ali’ye ne yaptığını sordu. Hemen ellerinden tuttu oğluna, “yapma hayır” dese de Ali dökmeye devam etti. “Anne görmüyor musun bu ilaçlar ona iyi gelmiyor. Melek’i kaybediyor,” dedi. Annesi yere yığıldı ağlamaya başladı. “Hepsi bizim yüzümüzden” dedi. Ali de annesinin yanına yere oturdu.

“Annesi yeter artık bunu ona yapamayız,” dedi.

Aradan bir iki gün geçti Nesrin hala hasta yatıyordu. Melek geri geldi annesinin yatağının üzerine oturup elini tutarak öptü. Ben geldim, özür dilerim dedi sonra Nesrin’in anlına minik bir öpücük kondurdu. Nesrin bu sırada uyuyordu. Melek yavaşça çıkarak kapıyı kapattı… Bir kaç gün daha geçti ve sonra Nesrin kendini toparladı. Artık gazinolara çıkmıyordu. Birkaç özel konser belki ara sıra bir filmde konuk oyunculuk yapıyordu. Hayranları ve basın onu evinden çıkmayan sadece iş için çıkan bir ünlü olarak anmaya başlamıştı.

Nesrin veda konseri için şehir dışına çıktı. Gittiği yerde okuduğu gazetede şu yazılıyordu. Genel af… Yani Kenan geri gelecekti. Peki ya ne olacak. Kenan kızını ondan sakladığını öğrenirse Melek’e tüm gerçekleri anlatıp onu ondan koparırsa ya da hasımları Kenan veya kızına zarar verirse diye düşündü.

Konser’e başlamadan önce evini aradı telefonu Ali açtı. Ondan Melek’i telefona çağırmasını istedi. Ve ona belki de üçüncü kez ismi ile seslendi.

“Melek kızım Hava yağmurlu sarı papatyaları içeri al tamam mı kızım. Adres müzik kutusunun içinde yazılı” dedi.

Melek ona “evet” diye cevap verdi. Nesrin konserlerini yarıda kesip Melek ile yaşadığı eve koştu.

Kenan genel af ile birlikte ülkesine dönmeyi dört gözle beklerken amcasının kızı Banu bir hastanede yatıyordu. Onu ziyarete gitti. Hasta odasının kapısındaki Doktor Banu’nun son dakikaları olduğunu ve onu fazla yormamasını istedi.

Kenan üzgün bir şekilde içeri girdi. Banu ağzındaki oksijen maskesini indirdi ve zor bir şekilde sözlerine başladı.

“Kenan lütfen sözümü kesmeden beni dinle. Ben yıllar önce sana kavuşma hayalli ile birçok günah işledim. Gençtim toydum. Biz olabiliriz sandım. Ama ne yazık ki ne sana kavuşabildim nede günahımın büyüklüğü ile bir evlat sahibi olabildim.”

Kenan sakin ve kızmaya başlayan bir tavır ile Banu’ya

“Neden Bahsediyorsun ?” dedi

“O geceyi hatırlıyor musun? Hani o şarkıcı kızla evleneceğini babama söylediğin geceyi. O gece sen baba olacağından bahsederken ben üzüntüden kapının önünde ağlıyordum. Sen baba olacaktın fakat amcan bir babaydı. O o duyguyu biliyordu. Ve o evlat sahibi olmanın ağırlığı ile o gece yarısından sonra odama geldi. “Kenan’ı çok mu seviyorsun” diye sordu bana evet dedim. “Ona hiç sahip olamasan da mı? O seni hiç sevmeyecek olsalda mı?” dedi bana. Ve ben, “evet” dedim “o yanımda olsun” yeter. “Tamam, sen üzülme ben halledeceğim” dedi. Tüm ertesi gün olanları baskını ve Nesrin’i bebeğini kürtaj olayını o ayarlamış bende babam ölmeden baba anlattığında öğrendim affet beni dedi’’

Kenan odayı sinirli ve ağlayarak terk etti. Hemen hava alanına koştu. Ülkeye döndüğünde onu dostu Yusuf karşıladı. Birlikte Nesrin’in evine gittiler. Yağmurlu bir gece vaktiydi. Kapıyı hizmetçi açtı. Kenan’ın resmini görmüş olduğu halde Kenan yaşlanmış olduğundan tanıyamadı. Nesrin hanımın şehir dışında olduğunu. Birkaç gün sonra tekrar geleceklerini söyledi. Kenan ve Yusuf arabalarına binip bahçenin kapısından araçları ile yola çıkıyorlardı.

Aynı zamanda bahçe kapısına yanaşan  taksiden Nesrin iner.

Tam şemsiyesini açmak üzereyken bahçesinden siyah büyük lüks bir makam aracına benzeyen bir aracın çıktığını fark eder. Nesrin şemsiyesini biraz yukarı doğru kaldırıp aracın içine doğru bakmaya çalışır. Araçta Kenan,Yusuf ve Melek’i görür. Yusuf şoförün yan koltuğunda oturur Kenan arkada kızının yanında. Birbirleri ile konuşmamaktadırlar hızla caddeye çıkarlar. Nesrin şemsiyesini yere atarak aracın arkasından koşmaya başlar

Nesrin:

“Hayır, hayır olmaz kızımı alamazsın onu sana vermem,” diye bağırarak arabanın arkasından koştu koştu koştu. Kenan ve Yusuf onu fark etmedi. Nesrin koşmaktan bitap yere yığıldı. Onu yerden Ali kucaklayarak evine götürdü ve yatağına yatırdı.

Gözlerini açtığında kendini zar zor toparladı. Bu sırada Adile kadın ve oğlu mutfakta kahvaltı yapıyordu. Onlara görünmeden evden çıktı. Kenan’ın evine gitti. Kapıyı Yusuf açtı. Kenan salonda gazete okuyordu. Nesrin hemen Kenan’ın yakasına yapıştı.

“Kızım nerede? Bana Kızımı geri ver,” diyerek haykırarak ağladı. Kenan Nesrin’in kollarından tutarak,

“Neden bahsediyorsun. Bizim bir kızımız yok ben her şeyi öğrendim. Kürtajı kimin nasıl ve neden yaptığını biliyorum” dedi.

Nesrin:

“Hayır, hayır kürtaj olmadım. Ben onu sakladım senin düşmanlarından herkes den bizim bir kızımız var. Adı Melek ve ona senin bana hitap ettiğin gibi sarıpapatyam diye hitap ediyorum. Bir görsen, tanısan onu adı gibi tam bir Melek,” dedi ve yılların yorgunluğu ile orada bayıldı.

Kenan ve Yusuf onu hemen hastaneye yatırdılar. Kenan Nesrin’in sözleri doğru olabilir mi? diye düşündü. Acaba gerçekten bir kızları olup onu yıllarca kendinden ve hısımlarından herkesten saklamış olabilir miydi? Sonra Yusuf ile birlikte yürütücü Hasan’a gittiler. Hasan kesinlikle öğle bir şeyden haberi olmadığını söyledi. Kürtaj yapan doktor hapisten çoktan çıkmıştı. Kenan, Yusuf ve Hasan kürtajı yapan doktoru bulup birlikte ona gittiler. Kürtajın yapılıp yapılmadığını sordular. “Evet dedi kürtajı yaptım. O hamilelikten bir çocuğu olamaz.” Hemen Nesrin’in gizli evine gittiler. Kapıyı yaşlı kadın ve oğlu açtı. Kenan ve Yusuf’u içeri alıp evine gittiler. Hizmetçi ile görüştüler. Hizmetçi onlara Nesrin hanım’ın arka evde yaşadığını orada akrabalarını olduğunu söyledi. Hep birlikte arka gizli eve gittiler. Kapıyı Ali ve annesi açtı. Hasan yıllar sonra bu evi ilk kez görüyordu ve şokta idi. Ali ve annesine kim olduklarını ilk o sordu. Kenan’ı hemen tanıdılar. Hasan dâhil onları içeri almak istemediler ama onlar zorla içeri girdi. Kenan ve Yusuf salonda Adile kadın ve Ali’yi kim oldukçaları konusunda ve Melek konusunda sorular soruyorlardı. Hasan odaları geziyordu. Adile kadın sürekli ağlıyor ve “bizi affedin, Allah bizi affetsin” diyordu.

Hasan en son büyük bir kapısı olan odanın kapısını açtı. Hayretle bağırdı ve Kenan ve Yusuf’u çağırdı. Kenan ve Yusuf odaya girdiklerinde Hasan’la aynı şaşkınlık içinde kaldı. Oda oyuncak doluydu. Bebek kıyafetleri, genç kız giysileri, boş defterler. Boyama kitapları ve güzel bir beşik. Kenan beşiğe eğildi. İçinde eski bir çabuğa sarılmış oyuncak fakat gerçeğe yakın bir kız bebek vardı. Bu sırada Adile kadın ve oğlu kaçmaya çalıştılar ama Yusuf onları bahçe kapısından çıkmadan yakaladı. Kenan sonradan yetişti. Yusuf Ali’nin boynuna iki elini doladı ve anlat anlat diye haykırdı. Adile kadının kolunu da Kenan sıkı sıkı tutuyordu.

Sonra evin salonuna geçtiler. Adile kadın ve Ali anlatmaya başladı. Aslında Nesrin’in O gün baskın öncesi kürtaj olup olmadığını bilmediklerini söylediler. Bir gün Nesrin’in yanlarına geldiğinden onlara sorular sorduklarından sonra tekrar birkaç ay sonra bir gece yarısı kapılarını çalarak ağrılı bir şekilde geldiğinden bahsettiler. Nesrin aslında kendisini hamile sandığını ve o gece bebeği doğurduğuna inanmıştı. Çünkü doğum yaptığını sandığı gün midesini mikrop kaptırmış. Midesinin bütün ağrısı karnına yayılmıştı. Annesi ile kapı önünde aslında bunu tartışmışlardı Nesrin sadece bir kısmını duymuştu. Adile kadın ona o gece ilaçlar ve ağrı kesiciler ile tedavi etmiş. O bez bebeği de ona vermişti. Yani Nesrin yıllarca bir kızı varmış gibi yaşamış Adile kadın ve oğlu başka bir çareleri olmadığı için bu oyunu sürdürmüştü Adile kadın Nesrin’i yıllarca bir hayalle yaşadığını gördükçe ağlıyor sebebe oldukları için kendilerini asla af etmiyorlardı. Nesrin doklara gittiğinde aldığı ilaçlar onu tedavi ettiği için kızını hayal edemiyordu. Bu yüzden yıllar boyunca içmesi gereken ilacı ona vermemişlerdi.

Kenan, Yusuf ve Hasan Adile kadın ve oğlunu polise teslim edip hasteneye geri döndüler. Nesrin’in hasta odasının kapısında ki doktor onu daha önce muayene eden doktordu. Hasan onu tanımıştı. Doktor bey Nesrin’in  CHARLES BONNET SENDROMU hastası olduğunu tahminen geçirmiş olduğu yıllar önceki bir kazadan dolayı beyninin bir bölümünde tümör oluştuğunu, bu tümörün onda görsel halüsinasyonlara yol açtığını fakat ilaçlarını yıllarca almadığı için artık yapacak bir şeyin olmadığını söyledi. Son zamanları, yakında beyin ölümü gerçeklecek dedi.

Nesrin gözlerini açtığında baş uçunda Kenan oturuyordu. Nesrin olanca gücüyle Kenan’ın kolunu tuttu, “kızım Kenan kızım nerede?” diye defalarca sordu. Sonra ona “sarıpapatyamız” diye söze başlayarak kızlarını anlattı. “Ona hep seni anlatım, seni severek büyüdü ve biliyor musun O tam bir Melek’ti,” dedi. Her ikisi de ağlıyordu. Kenan ağlayarak hiç bir şey demeden odadan çıktı. Tüm koridorda Nesrin’in sesi duyuluyordu. “Kızım nerede nerede Kenan. Kenan kızımı bana ver… bana ver Kenan….”

Bu sırada odaya bir hemşire girdi. Nesrin’e sakinleştirici yaparken onu teselli etti.

“Nesrin hanım birkaç gün sonra anneler günü kızınız mutlaka gelecektir. Lütfen sakin olun sizi böyle görmesini istemezsiniz değil mi?”

Nesrin yapılan ilaccın ve hemşerinin sözleri ile sakinleşti. Hemşire ölmek üzere olan bir kadını mutlu ölmesi için teselli etmişti. Nesrin hemşireden gazeteye anneler gününde gazeteye onun adına bir ilan vermesini istedi. “Yoksa kızım gelmez” dedi. Hemşire başını sallayarak kabul etti.

Kenan, Yusuf ve Hasan hastane koridorunda idi. Hasan oturuyor Kenan ve Yusuf karşılıklı sürekli volta atıyordu. Sonra bir koşuşturma yaşandı. Hemşire hanım bağırıyordu. “Doktor bey! Doktor bey! Nesri Hanım.” Herkes tüm görevliler ve doktor odaya koştu. Kenan ve Yusuf odanın kapısının önünde ağlayarak bekliyorlardı. Hasan ise nefes alamıyordu. Kendini hastane bahçesine attı. Kapı açıldığında aralıktan Nesrin’in üzerinin örtüldüğü görünüyordu. Doktor odadan çıktı ve Kenan’ın Sol omzuna elini koydu. “Başımız sağ olsun” dedi. Aslında o gün Nesrin’in yıllar önce kürtaj olduğu gündü 5 Mayıs…

Bir gün sonra cenaze namazı ve defin sırasında bir duruşma salonunda hakim bey Adile kadın ve oğlunu hapis cezası verirken Nesrin’in yıllar önce menajeri Hasan’a yazıp gönderdiği mektup Hakim bey tarafından açıldı ve okundu. Mektupta Nesrin Kenan’ı ne kadar sevdiğinden ve hayatta sahip olmayı dilediği kendisine benzeyen bir kız çocuğuna sahip çıkamamaktan bahsediyordu. “Ömrüm sana ve kaybettiğimiz kızımızı sevmekle” geçecek diyordu. Kızıma bir adres bıraktım ve onu müzik kutusuna koydum onu orda bulabilirsin diye yazmıştı. Ve hayatı boyunca sahip olduğu tüm mal varlığını çocuk esirgeme kurumana bağışladığını beyan ediyordu.

Mayıs ayının 2. Pazar günü Anneler günü. Bir açılış töreni. Kenan, Yusuf ve Hasan orada hazır. Tabelada şu yazıyor.

Nesrin Güneş Sarıpapatyalar Çocuk Esirgeme ve Koruma Evi.

Bu sıra Kenan’ın elinde müzik kutusu vardı. Kenan müzik kutusunu açtı. Nesrin’in kürtajdan sonra yazdığı ve kızına saklanacağın adres yazılı dediği ve Kenan’a ölmeden bahsettiği kızına yazdığı mektuptu bu. Notta;

“Melek kızım seni korumayı başaramadım. Ama seni öyle bir yere saklayacağım bir adres buldum ki bir daha kimse sana zarar veremeyecek. Ölüm beni senden ayırana kadar kimse bizi ayıramayacak. Adresin benim kalbim. Orada saklan. Çünkü orada emin ellerdesin”

Kenan ağlamaya başladı. Elindeki not Yusuf ve Hasan’a da sırayla geçti onlarda okudu.

Aynı gün gazetelerde tam sayfa bir ilan.

SARI PATYALARI GÜNEŞE ÇIKARMAYI UNUTMAYIN… Nesrin Güneş

Ve aynı gün mezarlık hızlı adımlarla yürüyen bir kadının topuk sesleri ile dolar. Siyahlar içinde kucağında bir koca demet sarıpapatyalı bir kadın. Nesrin Güneş’in mezarına sarıpapatyaları bırakır. Dua eder ve güneş gözlüğünü takarak oradan ayrılır. Bu Bayan Melek’tir.

Sarıpapatyaların üzerinde şu not yazar. CANIM ANNEME

SON

Yazar – İkbal Erdem

 

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

2 Yorum

    1. Değerli okuyucum,
      Öncelikle hikayemi okuduğun için teşekkür ederim.
      Ben bu hikayeyi bir sinama filmi hikayesi olarak yazdım. İsteğim senin merak ettiğin bu soruyu sinama izleyiciside merak etsin. Çğnkü sonunda senin arzun ne istiyorsa ona inan . Bu senin okumak yada izlemek izlemek istediğin inanmak istediğin sona bağlı. Kendini nasıl mutlu hissedersen.
      En içten selamlarımla…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu